Blogger Tips and TricksLatest Tips For BloggersBlogger Tricks

18 Eylül 2014 Perşembe

İstanbul

İstanbul,
İçinde hiç bu kadar masum bir anı taşımamıştı.
Ve bu kadar ferah olmamıştı bu karmaşada.
Hiç bu kadar yakın olmamıştı bana gözlerin
Ve böylesine titrememişti hiç ellerim.

Vapurların ard arda yaklaştığı iskeleler
Hiç bu kadar kalabalık olmamıştı bize.
Biz, hiç bu kadar kalabalık olmamıştık.
Dünya hiç böylesine küçülmemişti
Ve hayat hiç bu kadar kısalmamıştı gözlerimizde
Perondaki trenleri kaçıranlar gibi
Hiç bu kadar zamansız sevilmedi bir kalp
Lakin içimde büyüyemeyen bir çocuk misali
Pembe düşlerimi yaşayacağım gözlerinde kilitli.


İstanbul
İstanbul ve sen.
Ve o kadıköy vapuru seni ilk gördüğüm.
Ve senden öncesini yok edişin bir gelişinle.
Ve sevdiğim adam.
Seveceğim adam.
Her gülüşünün sebebi olmak isteği kalbimde
Ve bütün gülüşlerimin sebebisin son günlerde
Al içimdeki siyahı maviye dönsün çehremiz
Bir yağmur yağsın bardaktan boşalırcasına
Ve o gün yeniden kavuşmaya söz versin gözlerimiz.

8 Eylül 2014 Pazartesi

His.

İnsanın sevesi gelir ya birini doyasıya, dener sevmek için güvenmeyi. Güvenmeden de sevilmez der çoğu. Haklıdırlar da. Güvenmek öyle karşındakine göre de değişmez aslında. Kör olursan eğer yani sevmek eylemine girişirsen tedariksiz ve ansızın ve sevdikçe yalnızlaşırsan, narin ellerine kezzap dökersin. O kezzap içilmez mi? İçilir. Eğer söylersen sevdiğine her şeyi baştan sona, içersin o kezzapı doya doya. Ne eski sen kalır içinde ne de narin ellerin. Ne kalbin kabul eder başlangıçları, ne de terkedişlerden kaçmak pahasına kaçırdığın güzel insanlar kalır ahvalinde.
Şimdi sen de benim gibisin. Ebedi yalnızlıktan evvel sevmekten yorulmuş, ya da yitirmekten. İnsan kışı geçiriyor öyle böyle bir fırtınaya sürüklü. Ama yazı atlatamıyor öyle kolay kolay, günlük güneşlik hava tepede. Lakin boğazında kupkuru acılar dizilmiş. İnsanlar mutlu ve mecnun. Sen en köşedesin. Hep izlemekle yükümlü ve sevmekle ve yitirmekle. Yitip gidenlerin arkasından bile bakmadığın halde yerinden kıpırdamayan yalnızlığın sol omzuna oturuyor akşam çökünce. Güvenmemeye yemin ederken kendine yalnızlığın senin en güzel günlerinin bile yavanlığını çarpıyor yüzüne. Güvenmediğinden. Doğrusunuz yalnızlık hırçındır. Ahvalin genişledikçe iyice yanaşır boynuna. Kalabalıklaştıkça dolaştığın sokaklar yalnızlığın iyice sokulur alışır sana. Sen alışırsın. Rahatınızı kimse gelip bozsun istemezsiniz. Lakin kalabalık dağılır evlerine. Herkes sizi bir yere kadar sevebilir çünkü. Yalnızlık sizi daima sever, sayar. Ve o meçhul karanlık çöker kanepenin üstüne. Bir tuhaflık oluşur gözlerinde ve perdelerini kapatırsın. Yalnızsın. Yakmazsın ışığı. Yakamazsın. Alışmış gözlerin. Perdeyi aralayınca binaların üstüne resim yapan bulutları izlersin bir çocuk gibi, heyecanla. Sonra geçer. Zaten büyüdükçe azalır heyecan ve telaş artar. Ve bölmek gibi olmasın bir çocuk hıçkıra hıçkıra ağlayınca çok telaşa düşmeyiz de bir kadın ağlayınca elimiz ayağımız birbirine dolaşır. Bunun gibi işte çoğu her şey. İnsan acıya alıştı mı ona olan tepkisi de değişir. Mesela sen sevilmemeye alışmışsındır ve gülüp geçebilirsin buna ve bir başkası hayli üzülebilir bunun için.
Evet.
Acı da paylaştıkça azalır.
Aşk gibi.
Güven gibi.
His gibi.