Blogger Tips and TricksLatest Tips For BloggersBlogger Tricks

29 Nisan 2014 Salı

29


Bakımsız bir yara bu
Özenle harap olmuş
Ve yemin etmiş, iyileşmiyor
Kabul etmiyor ki merhemler isyan etmiş
Sormuyor bak unutmuş seni de
Gözleri derin mavi, bakışları kararmış
Sözleri yansıtır kabuslarını
Gerçeklerini korkularıyla kandırmış

Çelimsiz bir yara bu
Halbuki bir baksan halime
Halbuki koysan elini kalbime
Siyaha bulanır o ince ellerin
Kirletirim seni kirinle bir bilsen
Yanımda kal ki akla bu kiri pası
Karaysam yokluğunda
Aklanmak ki gelmelere ertelenmiş

Hevessiz bir yara bu
Kan kusuyor her daim, hiç de kurumaz
Gözlerin uzaklaşınca kanar duramaz
Bir sancı ki sızlamaz sarsıtır bedenimi
Artçıları ise eskitir hevesimi
Göğsümü gererek söylediğim o yalanlar ki
Yalansan da yalanı severim elimde değil
Yaşamadan ölmedim ayıpladığım hataları
Biriktirdim ve her gün yaşattım bütün hatıraları
Her şey seni beklemiş işte gör bak
Ama gözlerin kör ve kulakların duyamaz


Memleket özlemi yaşayan hasretim
Her daim hatırlatan gölgen ki olmasa ne yaparım?
Sana çirkin dediler,
Düşmanı oldum güzelin
Ve gelmediğin her yeni gün
Baştan aşağıya gecelerime doğaçlarım.
Ve ben geceleri ölüme bir adım daha yakınım.





26 Nisan 2014 Cumartesi

Gözlerin.


Cümlelerimiz tebessümle bitiyordu
Sen gülüyordun, masumdun
Ben inanmıştım, sarhoştum
Zorluklar gözlerimiz karardıkça uzaklaşıyordu
Sen seviyordun, deniyordun
Ben umutluydum, aşıktım kör kütük
Lakin uzaktık işte
Her şeye rağmen uzaktık
Halbuki evlerimiz de bir otobüse bakıyordu
Halbuki tek yürektik, lafta.
Uzaktık işte
Gidişin kadar sessizdik beraberken de
İster miydik böyle olmasını
İster miydik vazgeçmeyi sert bir vedayla
Yaşarken ölmedik mi biz bilmeden
Sevmedik mi bizi öldüren hüzünleri
Sevdik sevmesine.
Öldük sorgusuz sualsiz.
Kandırdığımız gerçekler uykularından uyandılar
Bıraktığımız yalanlar yine aklımızın ucunda
Ve yıkılan bütün tabular hevesli yeniden oluşmaya
Sen masum kalan bütün yanlarını topluyorsun ellerinle
Ben arabaların geçip insanların yürüdüğü sokaklardayım
Suçum kabahatim yokken birden kötülüğe heves salmışım
Senden ne aldıysam bize dair
Kusuyorum her birini
Ateşler içindeyim, yanıyorum
Kuşkularım gibi gittin biliyorum
Giderdin sen birden
Sonra dönerdin
Top koştururdun sokakta
Annen kızardı sana
Üstün başın kir içinde
Yemek vakti girerdin eve
Böyleydin sen hep
Çocukluğundan bildim seni
Seni kimseden dinleyemedim
Anlatmadılar, soramadım da
Şarkılarından bildim seni
Ütopyamda koşturduğum bir yarıştır gidiyor
Durmuyor, yorulmuyor
Ve gözlerin
Feri sönmüş, gidemiyor
Hevesi de yok belli
Gözlerinden bildim, kavheydi gözleri.










20 Nisan 2014 Pazar

Şimdi sen.

Şimdi sen
Belli ki yorgunsun
Belli ki zamanımız da kısıtlı
Ve er geç gelecek güzel günler
Perondaki trenlerin hatırı kalmış belli
Açmayan çiçekler bizim yurdumuz olmuş
Ve kovulduğumuz şu sefil kentte
Bir umut kovaladığımız emellerdi bizi yaşatan
Karşılaştığımız kalabalık sokaklara selam olsun
Ve yaşatsın kötü günlerimizi de gururla
Soluksuz yaşadığımız acıların katlandığı şu kent
Elbet bir gün emecek güneşi toprağına
Yeşerirken umutla ve iyileşmek arzusuyla
Çürüyen bedenlerimiz bir ağaca dönüşecek
Ve ölüm gelir aklımıza birden ölüm
Bir ölünün ağacına sarılırız belki
Ve en ucundaysak eğer acının
Kim bilir kimler sevinecek buna
Sen ki günümü gecemi aydınlatan kapkara ışığınla
Sen ki bilmeden kurduğun bu karmaşık denklemin bilinmeyeni.
Muhtaç olduğum tek kudret sanki şu aksam saatlerinde
İlk günkü gibi hızlandıran kalbimin ritmini
Ve 've' ile başlayan cümleleri sevmem gibi
Yanlış ama bir o kadar  benim olan
Ve kimsenin inkar edemeyeceği gözlerimiz
Ve ardındaki ışığa sahip kalbimiz ki karanlık içerisi
Soğukkanlı bütün canlılar şahit olsun bugüne
Şiirlerim gibi istikrardan yoksun ve bir o kadar hevesli
Beklemezsem adımı karalasınlar sokaklardan.

Sevmek, ne güzel şey
Hele seni.
Gücümün azalması heveslerimi kıramaz,
Lakin vakit dar.
Beklemek erdemdir seni gelişini
Lakin gücün de yok belli
Sormaya meyil bile edemediğim gerçeklerin
Gün yüzü gibi ortada sanki şu akşam saatleri
Varsın olsun, dursunlar yerlerinde
Varsın kabul edeyim hepsini tek tek
Lakin gelmeyeceğini kabul etmem imkansız
Şu kısacık vakitlerde okunmayacaksa şiirimiz sokaklarda
Yarın sabah uyanmam anlamsız.



17 Nisan 2014 Perşembe

Bir senfoni kulağımda.

Bir senfoni kulağımda
Susmak bilmeyen gerçekler eşliğinde yalnızlık sancısı
Ve yine de hiç bitmeyen umutlarımın tınısı
İnsanların hiç kesilmeyen vızıltısı
Ve yokluğunun derin sıkıntısı
Yabancı değil hiçbiri yaralarıma
Fakat alışmış da değilim henüz
Sıfatım yazın belirtisi 
Fakat derinlerde bitmeyen kara kışın yansıması.

Bir senfoni kulağımda
Aşklarım büyük kemanlarla çizilmiş
Ve mutluluğum seni anlatan dizelerim gibi coşkulu
Mızıkalar çalınıyor ardından bir sus notası
Yokluğun gibi hayli üzerime sinmiş.

Bir senfoni kulağımda 
Son nüktelerinde umutsuz 
Ve susmuş bütün ceketli adamlar.
Bir bir yaralanıyor kemanların yaylarıyla
Susmak değil onlarınki
Kapatılmış ağızları yersiz bir vedayla
Hiç bir zaman senin kadar bulutsu olmamışlar
Yanımdaki eski sözlerin kadar belirginken varlığın
Gelmiş geçmiş bütün ölümlere sessiz kalmışlar
Ve benim kadar çaresizken zaman
Susmaya vakit yok diyorlar hep bir ağızdan

Bir senfoni kulağımda
Sürekli başa sardığım
İzinsiz sevdiğim bütün hatalarım gibi
Bir şiir daha yazmaya heveslendiren,
Ertesi sefer hayli üzen gerçekler gibi.
Almadığım her riskten pişmanlık duymam gibi.
Ve gelmediğin her yeni gün
Eskisinden daha yorgun ve ölüme yakın bi hayli.


14 Nisan 2014 Pazartesi

GecelerdenKareler.

Bermuda şeytan üçgeninin köşelerini dönüyorum tek tek. Oysa insanlar gülüyordu dışarıda. Sokağa bir çıkıyorsun, mutlular. Muhteşem güneş de tepelerinde. Balonu elinde çocuğun tek telaşı ipi elinden kaçırmamak. Peşindeki ablasının tek telaşı kardeşine sahip çıkmak. Annesinin telaşı karşıdan karşıya geçirebilmek çocuklarını. Yaşam ilerledikçe size yüklenen sorumlulukları artırıyor. Yaşlandıkça yükün artıyor. Olmak zorunda olan her şey gözünün önünde öylece oluverirken izlemek de büyük sorumluluk biz insanlar için. Gördüklerini, yaşadıklarını hazmedebilmek doyasıya, ve kıyasıya mücadelen şu ucuz hayatlara karşı, komik bir filmin ortasına konmuş dramatik bir cinayet kadar olağan dışı.
Kimi hayatları görüyoruz, yaşadığımız hayatlara göre şekillendirip öyle yargılıyoruz alabildiğine. Yazıktır günahtır ki el kadar çocuğu evli bir adam gözüyle yargılamak biz insanların saçma içgüdülerinden çıkmış olağan görünen trajikomik ve saçma fikirlerindendir. Şimdi bunları bir bir anlatıyorum fakat ben de birden fazla hayatı yaşayamam göremem fakat başkalarının hayatını kendime göre de yargılamadım hiç. Sorgulamadım mı? En sert sorularla. Ama hangi hayatı biliyorsun bundan başka? Hangi yaşamın kıyısından geçtin, hangisini anladın insanların? Bir gün gelecek herkes anladığı bütün karmaşık olguların hepsinin sadece kendi duygularından ibaret olduğunu fark edecek. Üzgünüm. Çoğu şey için. İnsanların bu kadar vurdumduymaz olduğunu gözlerimle gördüğüm için. Benim bunca şeyi anlatırken bile bazılarını hiç mi hiç anlayamadığım için. Onların hayatlarına yakından bakamadığım için. Üzgünüm. Çabalarımın boş gezenlerin küstah kahkahalarının ardı ardı kesilmesine vesile olamadığı için.
İnsan bazen o kadar üst üste yaşamak istemeyeceği şeyler yaşar ve adaletin ondan yana olmadığı için tanrı tarafından unutulduğunu düşünür ki, ölmek için geç kaldığını varsayarak hayatını harcar. Üst üste yaşadığım şeylere bakıyorum, açlıktan ölecek bir çocuğa anlatsam sevinecek adıma. Yargılamak dedikleri de bu işte. İnsanlar o kadar sığ ki düşünmek için. Düşünemedikleri ne varsa hayatlarına dair, belli bir amaç ve gerekçeye göre şekillendirir düşüncelerini. Kapasan hepsini bir odaya, önce yakınlarına haber vermek isterler, sonra yakınlarının arasından seçmeler yaparlar genelden özele gider hepsi. Sonra fuzuli gelir haberdar olmaları, açlık ikinci dert olur onlar için. Açlıkları başına vurdukça asileşirler, ve kin başlar, bencillik başlar. Erzakları bitince savaş başlar belki, eğlenceli olur onları izlemek. Ve bu kinimdir beni bu kadar güçlü yapan. Üzgünüm ki bir gerçek var hiç birimizin kabul edemediği kin gücün simgesidir. Güç haklı olsa da kin taşır. Ne adalet ne kin dozunda şu yaşadığımız dünyada. Bermudanın köşelerini dönerken de eğlenmek gerek belki, bu kadar çok acının içinde güneşin hala tepemizde olmasına sevinmeliy ve olabildiğince çocuk kalmalı belki.
Esen kalın. Üşütmeyin.

12 Nisan 2014 Cumartesi

Yitik.

Sadece yoruldum.
Gökyüzüm siyah.
İçim hasta.
Ruhum dar.
Son verdiğim her şeyin hesabı boğazımda,
Mutsuzluğumun bedeli daracık ruhumda,
Her biri kurtulacağı günü bekliyor, umutlu ama farkında.

Bırakıp gidemediğim
Şu kalabalık kentte bir köşe arıyorum
Sessiz ve sizsiz.
Bir sokak arıyorum,
Gözlerimi kör edecek kadar tenha.
Bir şarkı belki,
Hatırlatmayacak seni.
Bir yaz günü,
Sen kadar mavi ama yapayalnız bırakan.
Bir şiir,
İçinde seni anlatmayan bir dize en azından.
Bir rüya,
Uyanınca kilometrelerce geri adım attırmayan
Sessizliğimde öleceğim bir boşluk belki
Lakin her şey bir yana,
Sensizliğimden öleceğim, sustur şu sessizliğini.

Kalbim,
Ücra köşelerde aşınmış bir sır gibi saklıyor seni
Gelmeyecek gemilerin ipini çözerken umutsuzca
Bir küçük elvedaya sığdıramadığı düşlerini
Denize atarken gözyaşlarıyla
Batmasını izleyen bir adam gibi çaresiz ve yardıma muhtaç.
Elleri boş, umudu yitik ama hala yaşatan seni.

Zamanla benzedik birbirimize
Biraz sen çaldın benden
Biraz ben
Tırnaklarımızın aşındığı yokuşlarda
Yüreklerimiz inançtan yoksun
Bir ışık ki uzak bizlere
Ki ışığa koşamayacak kadar güçsüzüz
Biz, bir daha gülmeyecek kadar çok yaşamışız
Biz, eksilerek büyürken kendimize borçlanmışız
Yanılgıları üst üste dizdiğimiz yalandan ibaret şu dünyada
Doğruların kıyısına köşesine tutunmaya çabalamışız
Biz benzedikçe yanılmışız.
Benzeyince
Kopamamışız.

Ruhum dar.
İçim hasta.
Gökyüzüm siyah.
Ve ben
Sadece yoruldum.
Şu yorgunluk ki,
Aklına ne gelirse.



9 Nisan 2014 Çarşamba

Daim.

Devir yapıyor işte bütün geçmişim
Mazide kalmasını istediğim
Her duygu
Her yanılgı
Her yenilgi
Kötü biri olmalıyım belki
Düşünmemeliyim en kısası
Üzmeliyim belki mantığı budur intakamın
Soyutlaştırdığım günümde gecemde
Masumane nesi varsa karayla kaplı yaşamımın
Hepsini devreden bir hataya bağlamalıyım


Nefretim ve geçmişim kesişmeye başladı bugün
Hatırladığım sözleriniz, ve üzüldüğüm durumunuza
Durdurduğum duygularımı, isteklerimi
Yarına dair bütün heveslerimi
Bir bir nefretimle ört pas etmem
Sizin şimdilerdeki suskunluğunuz sebep değil
Sizin sözleriniz, ithamlarınız yıldırmadı bilesiniz
O kapanmayan çeneleriniz
Bilmeden konuştuğunuz her kelime
Ve beklentileriniz yersiz ve anlamsız
Bir bir dökülüyor yüzünüzden şimdilerde
Bir bir artıyor öfkem ve hırsım
Ve güçlenmek dedikleri
Acıyla değil nefretle oluyormuş
Anladığım bugünlerde.


Sorgusuz sualsiz inandığım,
Hiç gitmeyecek gibi olan gölgen
Sessiz ve huzurlu bugün
Nefretim ve vazgeçişlerim
Usulca uzaklaşan inancım
Ahvaliminde olamayacak olmanın hüznü
Yıldırmıyor değil mualla
Üzmüyor değil sessiz kalmak
Ne uyak ne redif
Ne varsa içimde öyle ulu orta
Açık saçık yazıyorum,
Belki biraz ayıp ediyorum sana
Zamanında bana yaptıkların gibi
Durmadan yağan yağmurların gibi
Talihsiz ve sersefil hayatlarımız
Keşkelerimiz bir keşkeyle kalacak
Ve umut büyük bir kahkahayla gülüyor bizlere
Zaman bizi bırakıp giden bir anne gibi çaresiz
Hasta bir adamın ölümü beklemesi gibi umutluyum ben de
Soruyorum
Sordukça kayboluyorum
Düşündükçe tükeniyorum
Kararlar alıyorum, yılıyorum
Şimdi yılmak yersiz
Senin geri dönüşlerin gibi.


7 Nisan 2014 Pazartesi

Devrim.

İnanmak isteğinin de gittiği gün seni kaybedeceğimi biliyordum. Zaten sadece ben inandığım sürece vardın, vazgeçmesem de inanmaktan yorgun argın beklemek sonuçsuz kalıyor her kalkışta.
Yoksun.
Ahvalimde yoksun şimdilerde.
Gözlerin uzak, sözlerin uzak.
Sen uzaksın. 
Aynaya her baktığımda şu salt çaresizliği yansıtan sıfatımın nedeni olsan da beni buradan kurtarabilecek tek umutsun. 
Yüzün soluk, gözlerindeki ışık sönük.
Yakından izlemek içini 
Öyle imkansız
Öyle olanaksız, biliyorum.
Hiç bir anlam ifade etmeyen şimdilerde ama çok kayıp verdiğimiz hatalarımız oldu. Unutulmaya değer fakat tazeleniyor her bakışta.Yazık ki artık inanmaya dahi gücüm kalmadı. Seni içimde yaşattığım her yeni gün ızdırap halinde bir bir kısaltıyor ömrümü. Her ne yaşanırsa yaşansın hatırı kalmış güzel günlerin. Eski, güzel ve unutamadığım. Bir o günlere üzülüyorum durup durup, bir de geri dönemeyeceğimize. Yarın bir gün çalınırsa kapım sen tarafından, maviliğin en güzel kanıtı olacak hayallerimiz.
Siyahımı alacaksın
Siyahınla beraber.
Ne varsa bizi yenilgiye uğratacak savaşlarımızda, zaferlerimizin tazminatını ödeyecek engeller. Aylar sürecek belki, aylarca bekleyeceğiz bu zaferi. Lakin bu savaşı alamam tek başıma, bekleyemem kenarda köşede öylece özlemiş ve yorgun halde.
Elimdeki son gücümü ellerine veriyorum şimdi. Sırtındaki yükü almak isteği beklemeye yüz tutmuş. Umudumu da aldın çoktan, bu kadarmış gücün, bu kadarmış yapacağın, öyleymiş meğer. Ne heveslenmek gerek bir daha, ne üzülmek salt kendim tarafından.
Bugün başlıyor işte 'duygusuzluk' dedikleri. İçimde yaşamam için gereken gücümü aldın götürdün.İçimde ne varsa sömürdün, kendini bıraktın sadece içimde.
Suçluluğunu bıraktın.
Utancını bıraktın.
Hüznünü bıraktın.
Bir de hayallerini.
Ellerinle yıkıp bozduğun günümü geçmişimi bir keyif, bir zaferle izle bugün. Duygusuzluğum senin bir küçük cesaretine bağlıydı önceden. Lakin artık yeterli değil. Şimdilerde bir devrim beklerim senden.

6 Nisan 2014 Pazar

Son.


Yokluğun yine nöbet tutuyor başımda
Yüzünde sıfatların en rezili
Utanıyor apaçık
Yokluğun diyorum
Senin gelmeyişinden utanıyor.
Önce hayallere uyutuyor
Rüyalarım sana sapıyor köşeden
Lakin ter içinde ve yorgun açıyorken gözlerimi
Kırıyor hevesimi
Kesiyor nefesimi
Ölüyorum.

Kalemin mürekkebi bitmeye yakın
Umudum gibi
Bir imdat çığlığı atacakken kalan son gücümle
Yokluğun şakağıma altılığı dayıyor.
Eriyor gücüm
Bitiyor sözüm
Susuyorum.


Şu bulunduğumuz son vapurda
Kokun karışmışken denizime
Sen karışıyorken bana sessiz sedasız
İçimde bir yumru gibi yokluğun
Gidiyor kokun
Bu benim sonum
Biliyorum.


Ne düşünmeye kaldı mecalim
Ne hevesim kaldı yeni günlere
Kızma bana, ben zaten en dipteyim

Lakin sana gelince
Ne yüzleşmeye yüzün kaldı
Ne zorluklara cesaretin
Biliyorum
Gelsen, otursan masaya
Sana git demeyeceğim.
Lakin zor
Çok zor bu hasret dedikleri.
İçimdeki kargaşa sonsuz
Her kayboluş ıssız
Son demler son olmaya hevessiz.
Sen bensiz
Ben sensiz
Biz
Bizsiz.

Biliyorum.
Susuyorum.
Ölüyorum.



3 Nisan 2014 Perşembe

Tutulma.

Saat sabaha çalıyor.
04:45 suları.
Gecenin sessizliğini bozuyor düşünceler
Bu saatlerde pek de gerçekçi olunmuyor
İnsan sustuklarının hesabını verirken kendine
Ona yapılan bütün o yanlışları affediyor
Boşluğun içindeyken 
O o kadar doluyken 
Ve aynıyken onunla
Bir o kadar ters
Bir o kadar bağımsız
Ve bir o kadar anlamsız.

Sadece anlamak yetmiyor çoğu zaman
Hele geceleri anlamak değil sevmek öncü
Geceleri boş vermek değil düşünmek,
Fark etmek değil unutmak öncü, sevilmediğini.


Öyle sarhoş olmaya niyetin de olmaz senin
Öyle her maviyi de sevemezsin sen
Bazen korkarsın
Aslında
Sen büyük korkaksın.
Güneşimken kalbimde
Tutulsa güneşim
Küçücük aydan ürkersin 
Söndürürsün ışığımı, 
huyundur.

Sabaha karşı yazıyorum sana bunları
Doğmaya hevessiz yeni günlere güneşim
Batmaya meyil etmese de baharlarımda
Bir kızıllık var üzerinde en tepede olsa bile
Sevdikçe mi azalır bu yorgunluğun
Yoksa korkmalı mıyım kudretinden
Bir adım atmalı mıyım
Yoksa kaçmalı mıyım senden
Bilemiyorum.
Bunca boşluğun içinde
Bu kadar hissizleşmişken.