Blogger Tips and TricksLatest Tips For BloggersBlogger Tricks

20 Haziran 2013 Perşembe

Psikopatlar



Anılar için insanlar bir sürü hayaller kurarlar. Mesela ‘’Keşke istediğimiz anı tekrar yaşasak’’ yok bilmem ne. Bazıları fanteziye girer romantiğe çıkar. ‘’Keşke anıları bir kapsülün içine koysak da istediğimiz anda tadıp anı yaşasak.’’  psikopatlar.
Özel anların asıl sihri tek zamanlı olmasıdır. O anı sadece anımsamakla yetinmek zorundayız. Aynı tatta olmasa da, zamanla özelden genele giderken uçup gitse de zihnimizden, anılar özeldir. Onunla eşdeğer hiçbir şey yoktur içinizde. Mesela bu ilk el ele tutuşunuzdan, ilkokuldan hatırladığınız ya da hiç etkisinden çıkamadığınız rüyalara kadar her şey olabilir. Önemi kişiden kişiye değişir. Sadece anın tadını çıkarsak, ileriyi o an olsun düşünmesek belki bu saçma salak hayalleri bi nebze durdururuz, iyi de olur. Cefasını çok çektim, siz çekmeyin.
Hepinizi öptüm.

One more promise.




Biliyordum
Unutamayacağımı
Her gün inandırdım kendimi sanki
Bugün 359.gün.
Neden seni gördüğümde kalbim hala ilk günkü gibi
Neden klişe aptallardanım
Bilemedim
Bir tek bunu bilmiyordum
Bana sorduğun her soruyu biliyordum
Dediğime hemen kanardın
Bir tek iyiyim’e inanmazdın
Nasıl da kurnazdın
Öyle çekerdin ki insanı
Sonra pişman etmezdin sevdiğime
Sonra gülerdik her şeye
Sonra
İçime düşen kurtlar vardı artık
Aldığım her yudumun zehire dönüştüğü su
Korktum sormaya
Gerçeği de biliyordum
Evet onu da biliyordum
Adım gibi eminim ki bana yalan söylemedin
Hiçbir zaman
 Bunu içimdeki hislerle değil
Edindiğim tecrübelerle söylüyorum
Keşke yalan söyleseydin
Keşke yine inansaydım sana
Belki bana onlarca kez dürüstçe döndün
Yüzüne bile bakmadım biliyorum
Bunu da biliyorum
Ama sen de biliyorsun
Son dönüşün hiç dürüstçe değildi
Ya da
Samimi denemezdi
Ama biliyordum
Bunu da biliyordum
Ama öylesine gözüm karardı ki
Bu kez dedim
Bu kez kendime izin vereceğim
Ve her ne kadar soğuk olsa da katlanacağım
Belki intikam aldın
Yaşadıklarını bana yaşattın
Çok uzun olmasa da günlerimi kararttın
Ben böyle melankolik de değildim
Önce kendini sevdirdin
Sonra kendiliğini
Belki de nefret ettirmek için döndün bana
Bunu başardın da
Sana söz veriyorum;
Hakkındaki her şeyden nefret edeceğim
Ve sana yemin olsun ki;
Seni unutacağım.

KADIN…(devamı)




Kadın eve vardığında kendini sarhoş gibi hissediyordu. Kağıdı apar topar çantasına atıp koşa koşa eve gelmişti. Nasıl da çabuk olmuştu her şey. Nefes alışı normale dönünce kağıdı açtı ve uzun süre baktı. Anlamaya çalışarak. Kağıtta sadece ‘’R’’ harfi ve ‘’yarın akşam saat 20.00’’ yazıyordu. İyi de bu R harfinin anlamı neydi? Bu adam bu kadar gizemli olmak zorunda mı?  diye düşündü. Öncelikle aklına gelen bu gizemi çözmek için daha önce evden çıkılmasının en uygun olduğuydu. Neden bu kadar heyecanlanmıştı? Böyle duyguları neredeyse hiç yaşamamıştı kadın. 24 yaşına kadar yapayalnız güzel kadın. Zincirlerini kırıyordu şimdi bu zor kadın.
Evde küçük bir ışık bırakmadan yatamazdı kadın. Küçükken annesi hep kızardı ona ışık konusunda.’’Bu lambalar hep israf hep israf.’’ derdi. Korkardı geceleri. Ama artık özgürdü kadın. Nasıl olsa bütün faturaları ödeyecek kadar parası vardı. Zaten aklında bir tek adam vardı kadının. Evinin etrafında adamın evinin hangisi olduğunu anlamak zor değildi. Kafenin ambleminin olduğu motorsiklet hemen evin önünde duruyordu. Anlayamadı gerçi. Neden kafenin sahibi evlere teslim yapar ki? Akıllıca değildi. Her neyse. Onun sayesinde evini bulabilmişti ve yatmadan evin onun evine bakan penceresinden onu izledi. Eve girişini yani. Eve geldiğinden 5 dakika sonra evin bütün ışıkları kapandı. Uyuyamıyordu kadın. Düşünmekten, hayal kurmaktan, plan kurmaktan.
Uyuyamadığı dakikaları pencere önünde geçiriyordu kadın. Dalmışken birden adamın evinde bir ışık yandı. İrkildi kadın. Camın ordan, perde arasından bir karaltı geçti. Sanırım uyanmıştı ve su içecekti veya onun da uykusu kaçmıştı belki. Belki o da onun gibi hissediyordu.
Adam çok zeki olmalıydı. Anımsanacak anılar bırakmak istediği apaçık belliydi. Birden perdeyi araladı adam. Kadın aniden geriledi fakat yakalanmıştı. Adama gizlice baktı. Gülümsüyordu. Kadın kendini kötü hissetti. Ama sonra o da gülmeye başladı. Birbirlerine gülümsüyorlardı. Gece vakti görenler gülerler diye düşündü kadın. Adam bir anda kayboluverdi. Anlamadı kadın. Sonra tahmin ettiği gibi geri geldi. Bu sefer elinde bir defterle. Defterin bir sayfasını açtı. Bir şeyler yazdı.
‘’Yarınki buluşma için ayrıntıya girmeyin, daha basit şeyler düşünün. Tabi istersen. İyi geceler.’’
Kadın ne yazdığını o kadar umursamadı, sadece etrafta kağıt aradı. Büyük ışığı açınca mutfaktaki alışveriş listesini yazdığı kağıtlardan birine;
‘’Belki.’’ yazdı kısaca ve cama dayadı. Adamın yüzü değişti ama belli etmemeye çalıştı. O sırada karşılık beklemeden kapadı perdeyi kadın. Kalbi çarpıyordu. Kendine hemen izin veremiyordu böyle şeyler için. Pencereye gelmeyeceğini belli etmek için ışığı kapatmak zorunda hissetti. Bu gecelik biraz korkacaktı bu güzel kadın.

Bir yıl önce bugün.



Bizler için tarihler o kadar önemlidir ki birbirimizi bunun için yargılarız. Eminim ki her günün bazılarımız için bir değeri vardır. Bazıları evrenseldir tabi. Sevgililer günüydü, yılbaşıydı, çocuk bayramıydı falan fülün. Ama öyle tarihler vardır benim için o gün fasa fiso, yolda yürürken yanımdan geçen sıradan biri için, günlerdir haftalardır beklediği heyecan dolu bir gün oluverir. İşte böyle bir şeydir tarihler.
    Aslında ben senden fazlasını bilmiyorum. Aslında ben bir doçent de değilim, profesör de değilim, aslında ben işi gücü bitmiş de yaşını başını almış da evde kös kös oturan biri de değilim. Ben bildiğiniz veya bileceğiniz gibi sıradan bir 16’yım. Çok sıradanım mesela. Ama koy beni 70’lere gül gibi yaşarım. Doğam aykırı belki şu zamana. Başa gelen çekildiği için tabi uyumlu olmak tek kurtuluşum.
Tarihlere gelelim. Eğer değerli vaktini bana ayırıp şu yazımı okuyorsan –eğer ‘bu da burada n’aapıyo diyip de girdiysen okumayabilirsin hiç sorun değil canısı- benim için önemli tarihleri de önemsersin belki. Benim için en önemli tarih tabii ki doğduğum tarih, sonuçta arkadaşımsan, ailemsen, ‘Bay Smith’imsen bilirsin ve kutlarsın da. Ama bunun dışında hatırladığım tek tarih 21.06.2012. Neden derseniz verebileceğim net bir cevap yok. Fakat benim için artık önemli olmasa da aklımdan silmeye çalıştığım bir virüs olarak nitelendirebileceğim kişiyi tanıdığım gün. Günün son saatleri. Saat 23.30-00.00 arasıydı sanırım. Neyse. Şimdi diyebilirsin ki madem sen buna virüs diyorsun, neden doğum gününden sonra en önemli tarih diyorsun? Haklısın. Sonuna kadar haklısın. Ama ‘bilmiyorum’. Sanırım ilk defa karnımdaki kelebekler birdenbire kuzguna dönüştü ve ne hissediyorsam onun aklına haber götürdü. Ya da ben şu an biraz saçmaladım. Ama sonuç bu. Sizlerle yazdığım an paylaşamayacağım. Şu an 16 Haziran saat 03.29. Tek dileğim bu yazıyı sizlerle ‘o gün’ paylaşabilmek ama nasip kısmet diyelim. Belki başka bir yazımda size bu hikâyeyi açarım, kim bilir? Esen kalın, üşütmeyin.

The Best Alone.




      Yalnızlık bazen öyle rahatlatır ki içini. Rahatça çekilirsin bir tarafa, takarsın kulaklığı. Bazen müzik tüm ruhunu kaplamaz. Aklını kurcalayan şeyler varsa eğer. Düşünürken, o arkada sadece fon müziğidir. Ruh halin katlanılmayacak kadar kötüyse eğer ağlamana yardımcı olur sadece. Ben birinin yanındayken bu kadar rahat olamam mesela. Ama yalnızken öyle rahatsın ki, çalan kapı, çalan telefon seni umutlandırmaz sadece rahatsız eder. Çünkü o an seviyorsun yalnızlığı. O nadir anlardandır. Düşüncelerini en açık şekilde fark edebildiğin anlar.
        Ben bazen öyle yoğun olurum ki sesli bile konuşurum. Fark edene kadar elbet. Sessizce düşünmek daha güvenli olur bazen. Öyle şeyler taşırız ki içimizde, bizi nereden nereye taşır bilinmez. En sevdiğin insanlar bile sana uzak gelir bazen, kendinle geçirdiğin vakitte öyle huzurlu olursun ki onların fazlalığı boğar seni. Gelgelelim sevmediğimiz insanlar gelirse yakınımıza, bozarsa rahatımızı, tatlı dille kov bakalım şimdi. Sevmemek saygı göstermemek anlamına gelmez. Bu yüzden sevilmeyi bekleme hiçbir zaman, sayılmayı bil bence.