Blogger Tips and TricksLatest Tips For BloggersBlogger Tricks

31 Mart 2014 Pazartesi

Hayal Meyal.

Bir küçük sokak buldum geçenlerde
Yıkık eski bir binaya verdim ismini
Kireçleri dökülmüş
İçinde eski plakların çalındığı bir gramafon
Çalındıkça pasını siler acıların
Fakat gülümserken bile
Yorgunluğu okunan gözlerinde
Ve bir daha eskisi gibi olamayan
Gözleri değil,
Altı kararan her geçen gün.

Görmezden gelerek yaşıyorum günlerdir, belki aylardır.
Biliyorum, görünce acıyor canım her seferinde
Biliyorum acıdan başka bir şey de veremedik birbirimize
Bir yerlerde hala yaşıyor anılarımız biz gibi
Hayal meyal hatırladığımız şimdilerde
Hepsini astım karanlık odama
O güzel günleri öperim tek tek
Bazen de üzülüyorum işte 
O yıkık evin önünden geçerken.
Bazen de orada kalıyorum günlerce
Bir plak takıyorum 
Çalarken sesin kulağımda,
Maziyi özlüyorum
Özlerken seni sessizce
Kendimi affetmiyorum.
Şimdilerde bir hüzün birikti eskilerden
Eskiye özlem mi desem hasret mi desem sana olan
Lakin açık açık söyleyemiyorum affet
Ne diyordu Nazım;
Herkese selam, sana hasret.





25 Mart 2014 Salı

25

Akşam üzeri saatleri
Gökyüzü kızıldan çalmış biraz
Sahi, mavilik de var epey
Umudumun mavisi.


Olsun demekle de olmuyormuş
Geçmiyormuş içindeki heves
Kalkıp geliyormuş hüzün
Masaya gelip oturuyormuş
Hesabı ödeyip kalkmakla
Kaçmakla da bu iş bitmiyormuş


Bu halin ne diye soranlara da
Yorgunluktan diyorum yorgunluktan
Sahi, yorgunluk da var epey
Gülüşlerimin yorgunluğu.

Elden ne gelir şimdi
Senin gelip masaya oturman için.
Süreya'nın kulakları çınlasın
Hayatımı bölmen için bir milat gibi.
Gramafona bir plak mı koymak gerekli?
Yoksa manası kalmaz mı bu çırpınışlarımın
Okunmaz mı her hecesi gözlerimden sessiz çığlıklarımın.


Korkarım ki bundan böyle gözlerimiz de kavgalı
Sözlerimiz gibi onlar da yalancı
Acılar safında tanıdığız, fakat mesafelerce yabancı
Aynı cümleyi kurarken,  farklı paragraflarda
Birbirimizden habersiz, aynı yerde sızlayan bu derin sancı
Sahi bu yalanların yaptıklarını kanıtlarcasına inandırıcı
Sahi gözlerin de kanıtlıyordu bunca acıyı
Sadece bir kere inanmadım, sonrasıysa iyilik güzellik.
Her kederde bir başıma ve bi kendime yalancı.

20 Mart 2014 Perşembe

KADIN...(devamı)

Bunca yalnızlığın acısı şimdilerde sarhoşluğuna yenik düşüyordu. Çeliştiği sorular yerine içindeki koskocaman bir mutluluktu yaşadığı, gördüğü, hissettiği. Rüya gibiydi olan biten. Hayatını değiştiren bir koku vardı adamın ceketine, kadın kalbine sinmiş. Yine üşüştü burnuna kokusu yaklaşınca. Bu adam hakkında neler düşünüyordu, hayal kurmanın anlamını öğretti kadına. Bu adam sadece bir aşk değildi, geçici değildi, onun gördüğü, bu adamın gözlerinde kadının geleceği vardı. Tam olarak bunu düşünüyordu.
Kadın arkasına baktı. Elinde 2 kadeh ve bir şişe şarapla yanına geldi, oturma odasıyla mutfağı birdi. Oturma odasındaki sehpaya koyarken ''Oturmaz mısın?'' dedi kadına. Sehpanın yakınında koltuğun en sağına oturdu. Adam ise bir şeyler söylemeye hazırlanıyor gibiydi. Kadın sükuneti tercih etti. ''Konuşsam ne diyeceğim? Aynı duygulara sahibiz diye mi her şeyi açıklayacağım? Hem söylersem hemen olmaz, beklemeliyim, az da olsa en azından bir süre sadece seyirci kalarak'' Adam sehpaya karşısına oturdu. Kadının konuşmayacağı belliydi. Kadehlerini doldurdu ve başladı söze;
''Sana güzel bir yemek yapabilirdim şu masaya. Her gün yaptığım gibi. Ama sana geçmişimi böyle anlatamam. Şu an anlamıyorsun belki ama beni dinlersen eğer ne demek istediğimi anlayacaksın. Aslında hayatımda  gerçekten keyif aldığım tek şey yemek yapmak sanırdım. Meğerse seni keşfetmek gibi keyifli bir uğraşı bulana kadar. Hakkında hiç bir şey bilmiyorum. Ama hayatım boyunca sana hangi kahveyi yapacağım biliyorum, gülüşünü biliyorum, kokunu biliyorum, özellikle saçlarının. Saat kaçta uyuduğunu biliyorum. Ama hala seni yeterince tanımıyorum. Bugün sana geçmişimi göstermek istiyorum, geçmişini, seni tanımak istiyorum. Belki içinden geçmiş kimi ilgilendirir diyorsundur ama inan ki hiç bir şeye karşı hazırlıksız olamam, bilmen gereken her şeyi öğreneceksin. Sen öyle sessizsin ki, her şeye karşı,kayıtsızsın. Bir kelime bile etmeden beni böyle bağlayan ilk kadınsın. Beni böyle dillendiren de. Hissediyorum, bu duygularda tek başıma değilim. Ama buna kayıtsız kalma her şey değil bu, kayıtsız kaldıkça kaybedeceklerinden. Çünkü şimdi hislerini belli etmezsen yarın çok geç de olabilir inan bana.''
Adam bunları söylerken kadının gözleri doldu. Biraz önceki heyecan ortamı hüzünle dolup taştı. Aslında ortada ağlanacak bir şey yoktu. Ama bu kadın sevgiye açtı, büyük yalnızlığından bir el uzandı kadına, şimdilerde kafasındaki tek şey bu ve kendini tutamadı kadın.
'' Bir şey söyleme kabul ederim, ki tahmin edebiliyorum ama ağlaman için değil bu sözlerim, aslında güzel bir akşam, bugün bir başlangıç güzel günler için. Seni keşfetmenin ilk anları. Bak nasıl ağladığını da biliyorum. Biraz daha tanıyorum seni. Lakin bir daha görmek istemem o yaşları.''
Kadın tamam anlamında kafasını salladı. Adam kadının yaşlarını sildi. Kadın irkildi. Öyle bir tepki karşısında adam elini çekti.
'' Ani oldu belki karşına bir anda çıktım. Bir anda hayatına girdim. Böyle bir adamım ben , hesapsız kitapsız. Ama biliyorum, gözlerinin anlattığını her zaman anladım. Beni böyle cesaretlendiren de o anladıklarım.''
Kadının suskunluğu böyle devam edemezdi. Epey etkilense de taviz vermemesi gerektiğini düşünüyordu. Kör kütük kapılsa da hemen belli etmeye niyeti yoktu, belki yanlıştı yaptığı ama pişman olmamak istiyordu hemen belli ettiğine, korkuyordu belki bilmiyordu içindekileri, ama bu yaptığının doğru olduğunu düşünüyordu.
Ama şimdi konuşacaktı, bir şeyler söylemek de istiyordu aslında.
''Haklısın, her şeye kayıtsız gözüküyorum, hayatı böyle kaçırıyorum ben işte. Gözümden kaçırdıklarım da çok oldu, ama büyük şeyler ne kadar kaçsam da gelip beni buluyor, bugünkü gibi. Ani oldu evet, aslında beklemiyor değildim, neden ağladığım konusunda da sessiz kalacağım, çünkü böyleyim ben. Aslında söylediklerinde en çok da geçmişini merak ettim. Neler yaşadığını, neler yaptığını dinlemek isterim, fakat geçmişimi anlatmak bana acıdan başka bir şey vermiyor, neden bu kadar heveslisin?''
''Hevesten değil bu korkudan. Şimdiye kadar hiç bir kadını umursamadım ben. Hiç birinin hislerini önemsemedim, umursamadım, kendime yeni yeni itiraf ettiğim şeyler var, yalnızlıktan korktuğumdan oldu hatalarım. Fakat bu his çok farklı. Sevgiye aç değilim. Aslında sevmek için doğru bir zaman da değil. Ama doğrumsun, hissediyorum, hayatımdaki tek doğrusun. Ya da olman gerekiyor, en azından içimden geçenler bunlar.''
'' Uzaktan sana nasıl bunları düşündürdüm bilmiyorum. Nasıl bu kadar eminsin benden anlayamıyorum. Anlamam bilmem gereken en önemli şeyler değiller belki, ama hep merak edeceğim.''
''Sen hiç nedenli sevdin mi birini?''
''Ben kimseyi sevmedim. Sevemedim.''
''Her ilişkide yeniden seversin, eskileri silersin, sevemedim dersin, buna dayanarak mı söylüyorsun bunları?''
''Geçmişim yalnızlıktan başka bir şey değil benim. Ve o kadar benimsedim ki yalnızlığımı tersinden korkuyorum. Yalnızlığın bana zararı oldu elbet, ama insanlar kadar değil.''
''Geçmişimiz o kadar zıt iken geleceğimizi birleştirmek mi senin korkun?''
''Benim korktuğum şey güvenmek, şu güne kadar yaşadığım tek acı da güvenmekten geldi.Yani biraz da sana güvenmekten korkuyorum.''
''Asıl şimdi ben sana geçmişimi anlatmaktan korkuyorum.''
''Şimdiden anlatmazsan insanlardan duymak yıpratacak bizi biliyorsun.''
''Daha şimdiden yıpratıyorum seni. Anlatacağım, ama bu gece değil.''
''Neden?'' ''Halbuki ilk başta bunun için buradaydık, bu suskunluğun sebebi ben miyim, söylediklerim mi, yaşadıkları mı?''
'' Seninle konuştukça, beklemeli diye düşündüm. Çekiniyorum belki de. Gerçekleri hiç bu kadar anlatmaya niyet etmedim, cesaret etmedim, her defasında sakladım. Alışkın da değilim dürüst olmaya. Anla beni.''
Kadın kötü hissediyordu. Neler vardı kafasında, adamın gözlerinde geleceğini görüyordu. Şimdi ne vardı? Kaygıları vardı, eskiden kötü biriydi bu adam belli, belki de hala öyle, sadece çok iyi bir yalancı, bu konuda ısrar etmek istemedi. İlk randevuları biraz fazla gerçekçiydi. Aslında hayallerle başlamaması iyiydi. Fakat bu kadın daha yeni yeni hayal kuruyordu. Daha şimdiden hayal dünyasından gerçek dünyaya geçti adama karşı. Gitmek istiyordu. Eve değil herhangi bir yere, yalnız kalacağı bir yerlere.
''Anladım, aslında kalksam iyi olur.''
'' Ne söyledim gitmeni gerektirecek?''
''Hiç bir şey. Sadece öyle hissediyorum. Şarap güzeldi, güzel bir başlangıçtı, sanırım ilk randevu için fazla açık konuştuk, yansıttık. Belki iyi bir şey bu, bilmiyorum. Ama gerçekten gitsem iyi olacak.'' Zoraki bir gülümsemeyle kalktı. Çantası ile montunu alması gerekiyordu. Bunun için bile eli ayağı titriyordu.
''Dur çantanı falan getireyim.''
Beklerken kitaplıktaki fotoğraf dikkatini çekti. Babası olduğunu tahmin ettiği bir adam 2 tane çocuk vardı. Bir tanesi ona çok benziyordu. O olmalıydı. Yandaki çerçevede de bir kadın vardı 25-26 yaşlarında bir kadın olmalıydı. Annesi değil gibiydi. Sanki geçmişiyle alakalı bir şeyler vardı bu fotoğrafta. Bunları incelerken adam geldi. Kitaplara bakıyormuş gibi yaptı fakat adam anladı. Fire vermediğini düşündü ve teşekkür etti.
''Bu akşam böyle gidiyorsun ama yarın kafeye gelmemeni kabul edemem.''
''Geleceğim.'' dedi ve çıkış kapısına yürüdüler.
''İyi geceler Bayan R.''
''İyi geceler....adınızı bilmiyorum ne tuhaf değil mi?''
''Aslında böyle daha hoş geliyor bana, yoksa merak etmediğimden değil, sadece bu gibi şeyler olmadan hissedilen şeyler daha gerçek.Mal, mülk, şan, şöhret hiçbiri sevgiyi pekiştirmez,sahteleştirir. Ama adlarımızı bilsek iyi olacak gibi aslında. Adım Poyraz. Poyraz Gündoğan.''
''Mila.''
''İsmin kadar güzelsin.''
''Teşekkür ederim, iyi geceler.'' gülümsediler birbirlerine.
Kadın eve gitti, aslında en son gitmek istediği yerdi fakat adamın gözlerindeki huzursuzluğu hissetti. Uyuduğu saati bile biliyordu. Eve gitse ikisinin içi rahat olacaktı kadına göre. Ki yorgundu, evde olması onun hayrınaydı, adam kadın evine girene kadar bekledi onu. Sonra o da içeri girdi.
İkisi de kaygılarıyla uyudular o gece. Kadın güvenmek korkusunu yaşıyordu. Adam ise incitmek. Aynı olan sadece hisleriydi. Birbirlerinden bir o kadar habersiz.....DEVAMI ELBET GELECEK...

19 Mart 2014 Çarşamba

Bir biz sustuk.

Saklanmışsın kalbimin kuytularında
Kocaman harflerle yazılmışsın,
Ama silik siliksin.
Anılar kadar
Birden uzaklaşmışsın benden
Gölgeme bile bakamadın o günlerde
Bense
Unutmayı denemedim
Nefret edemediysem de hayallere saygımdan
Yalnız kalışlarımdan
Farkettim ki
Anlamsızlaşmışım senden sonra
Kandırmışım bütün gerçekleri
Yaşanmamışlar kalmış içimde epey
Sonra
Acıma eşlik eden yalanlar da söyledim kendime
Herkese nefretimi kustum
Özlemimi geceye sakladım
Anlamazlardı, haklısın.
Tek çarem hissetmek istediğimi yansıtmaktı
Herkes konuştu da
Bir biz sustuk, haklısın.
Ya susturmalıydık içimizdeki bizi
Ya da her şeye kulakları tıkamalıydık.
Denemedik, yaşadık önümüze ne geldiyse
Korktum, haklısın.
Gerçeklerin hepsinden
Belki de sırf yaptıklarından buradasın
Korktuğum şey gerçek şimdi.
Bu yüzden sustum, hala susuyorum.
Çünkü bana verilen tek hak susmak, kabullenmek
Çünkü fazlasına gücüm yok
Çünkü hayallerimiz de bıraktı bizi
Çünkü hislerimizi yitirdik, ayrı ayrı.


Ya içimdeki düşlerim sana dair
Ya rüyalarım sana çıkan
Yok sayamam bunca uyandırılışı
Görmezden gelmekten de yoruldum
Yansıttıklarım düştü yüzümden şimdi
Yalanlarım eridi kayboldu
Bu kederim, kederi bırakamıyışım
Sana ulaşamayışım
Hepsi gözlerimde
Hepsi görmek istemeyeceğin kadar ortada
Ya kapa gözlerini bana
Ya kapa gözlerimi gerçeklere yeniden
Ya defol içimden
Ya da gel yanı başıma.

16 Mart 2014 Pazar

Salt.


Yazmak, diğerlerinin henüz keşfedemediği bir panzehir gibi. Yazdıkça içindekilerin salt hüzün olduğunu görmekse yan etkisi. Sevmek de bir şeyleri değiştiremiyor. Mutlu etsen de mutlu olamıyorsun, öyle bir raddeye gelmişsin ki hiç bir şey keyif vermiyor, tatsız tuzsuz. Ama bazı şeyleri de yazmadan göremiyorsun. Acılarını dostuna anlatmak gibi, mürekkep bulaşmış ellerine göz yaşlarından. Acıtıyor yeniden yazmak olan biteni ama rahatlıyor işte.Sanki biri sırtını sıvazlıyor geçecek der gibi.
 Gel gelelim içindekilere kalbinin. İçindekiler uslu, yetim bir çocuğundur senin. Gündüzleri sus pus çekilir köşeye.
Yalnızlığı gecelerini gün yüzü gibi boğar
Satır satır yaş döker
Damla damla yazarsın.
 Gelişine yaşamak da keyif vermiyor, gelişine sevmek de. Çünkü korku var belli. Büyük korkağız, çok büyük. Acıdan topukların nasır tutmuşken bile basarsın deşersin en derinini yaralarının. Dediğim gibi, acıya alışkın fakat acının yabancılarıyız.Sen ben o fark etmez, az biraz biliriz.
Sahi, bazıları hiç sevemez, anlatmaz. Biz mi yetinemiyoruz yoksa onlar mı değer vermez sevgiye? Yoksa biz mi saklayamıyoruz kederlerimizi?
Sahi, keşke sarılsam sıkıca, tereddütsüz kimseyi umursamadan, şu anda. Varlığını damarlarımda hissetsem. Sonra sohbet etsek, borsadan konuşsak, ya da daha mühim şeyler. Fakat yokluğun var yanı başımda,  hiç gitmeyen. Şimdilerde çaya alıştık, bir de yokluğuna, özledik ama alışıyor insan zamanla her yokluğa alışıyor. Kin var içimizde biraz, birikmiş. Üzülme. Sadece gecikmelerin için. Ama biliyorum insanın sonunda yalnız kaldığını. Yanılsamasın sen de önümden geçen, giden. İnancımı yitirdim belki, ondan böyle görüyorum seni. Ama çabalamak için gücüm yok kalmadı. Tekrardan inanmak için.Ve ben acının neredeyse her halini gördüm. O acıyla neler yaptığımı da. İhanet, yalan,daha büyük yalan, oyun, dolan. Gücüm kalmadı şimdilerde işte. Her şeyi feda etmenin manasızlığını anladım.
Kalbimin ortasında kocaman bir delik. Beni git gide bitiren kalbimden başlayıp. Belli ki etrafımdakilerin kalabalığında yalnız kalışlarım böyle tüketiyor beni. Özlem de var. Bir koku, artık benim olmayan. Bir bakış, etkisini hissettiğim günlerce. İşte her şey desteğini esirgemiyor beni tüketmek için. Belki biraz kör olmam gerekiyor her şeye. Geçmişim hep acı değil belki, ama yediremediğim yaşanmışlıklara sayfalarca yazmamalıydım.
Maviyi buldum.
Siyaha buladılar.
Siyaha bulandılar.
İşte salt, hüzün, salt pişmanlık, salt hissizlik, yalnızlık.
İşte satır satır göz yaşı, damla damla cümlelerim.
İçim dışım ve kendimde gördüğüm bütün yan etkiler.
Tesiri var elbet yazmanın.
Hangisi ağır basıyor, bilemeyiz.
Daha fazla yazmadan.

13 Mart 2014 Perşembe

Bakmadığın yerden.

 Bazı şeylerin başımıza sırf korktuğumuz için geldiğini düşünüyorum. Korktuğumuz şeylere karşı savunmasız olmamız bizi güçsüzleşmeye de meyil ediyor. Ki biz zaten her seferinde yaşadıklarımızı başkalarına yormaktan, yıkmaktan yorulmayız. Oysa ki sebepli yaptığımız her şeyin bir savunması var içimizde. Fakat benciliz. Anlayışsızız. Yalnızız.
   Her gün mutlu uyanamamak gibi bir şey bu. En sevdiğimiz yemeği tokken yemek gibi. Aslında sevgiyi de böyle almak gerek. Sevgiye tok olmak duygusu ve hissizlik bizim yeni başlangıçlarımıza en sebepli engeldir. Her şeyi geçin, hissiziz. Bomboşuz ve kalbimiz hiç bir umuda tutunmaz. Öyle ki bizi düşündüren sadece duyguların manasızlığıdır. Bize yalnızlık cazipken birinin sevgiye aç bir halde bize gelmesi de korktuğumuz şeylerden biri. Ister öyle ol ister böyle. Insanların bu duruma karşı savunmasız olması gayet olağan. Bu yüzden benciliz. Anlayışsızız. Yalnızız.
    Çoğu zaman yanlış zaman doğru insan olurken yanlış insanlar hep doğru zamanlarda geliyor. Tabi ki bu da korktuğumuz için başımıza geliyor. Sonuç olarak keşkelerimize çoğu zaman biz sebep oluyoruz. Elbette kontrol edemediğimiz şeyler var. Elbette bazen insanların hatalarından biz ders almak zorunda kalıyoruz. Ama biz farkında olmadan acılara kapıları ardına kadar açıyoruz. Ve onlar elbette dışarıda beklemeyi sevmezler.

4 Mart 2014 Salı

Umutlu ama farkında.



Bıraksalardı ölecektim karanlığımda
Bıraksalardı görecektim göreceğimi
Umudumu yitirmemi izleselerdi
Belki
Belki de yeniden sevecektim


Yine sevmek
Kabul olmayan duayı defalarce etmek yorulmadan
Yine güvenmek
Bütün yetkiyi verip haklarını tüketmek yeniden
Baştan sona heyecansız ve durağan
Sonu belli masal gibi, umutlu ama farkında
Yorulmayı umursamamak
Düşerken gözler önünde
Maviyi bulmak renkleri karıştırıp
Sonra izlemek siyaha dönüşürken.


Ama önce maviyi görmek lazım
Belki yalancı çoban gibi
Sanki hep mavi kalacak gibi

Önce sevmek lazım
Yalnızlık korkusundan
Sanki ömür boyu sürecek gibi

Sonra
Sonra öğrenmek lazım işte bir bir
Mesela mavinin mavi kalamayacağını
Sevmenin masum kalamayacağını
Hiç bir şeyin aynı kalamayacağını da
Bir tek senin hep yalnız kalacağını.

KADIN...(devamı)

Eli ayağı birbirine dolandı kadının. İlk önce etrafına baktı. Televizyon ünitesindeki kitapları düzeltti, meyvelikteki meyveleri düzeltti. Aynanın karşısına geçti, beğenmedi. Halbuki su gibi duruydu güzelliği. Sonra aklına çok fazla beklettiği geldi ve koştu kapıya, kapının deliğinden baktı. Adam çok göz alıcıydı. Kafasını salladı kendine gelmek ve heyecandan titrememek için. Telaşı görülmeye değerdi. Elleri boştu adamın. ''hiç değilse bir gül alabilirdi'' diye düşündü. Kapıyı usulca açtı.
Göz göze gelince ikisi de sus pus oldular. Adam kadını baştan aşağıya süzdü. O kadar heyecanlıydı ki kadın, konuşmamayı tercih etti, böyle sonsuza kadar da kalabilirlerdi ona göre.
-''H-h-hazır mısınız?'' ''Bu adam benden heyecanlı, ne bu böyle gören de bizi liseli genç sanacak yaşımızı başımızı almışız olacak iş değil'' gülümsedi.
-''Evet, bekleyin, çantamı alayım.'' dedi, ''Allahım öleceğim heyecandan, 24 yaşındasın kendine gel böyle devam edersen kalpten gideceksin'' 
Çıktığında adamı elleri cebinde telaşlı bir şekilde ileri geri giderken buldu. Kadını görünce ellerini cebinden çıkardı ve kadına doğru uzattı. Kadın kapıyı kilitleyip anahtarı çantasına koydu. Adamın uzattığı eli tuttu, desteğiyle yanına kadar geldi.Arabası garajındaydı, motoru kapısının önünde. Öğrenmek için;
-''Gideceğimiz yer uzak sanırım.''dedi derin bir nefesten sonra gülerek.
-''Varınca görürsünüz.'' ''Zaten ne bekliyordun ki, bu adam beni merak merak üstüne kalpten öldürecek, ne varsa söyleseydi ölür müydü?keşke sormasaydım neyse yürü yürü.''
-''Pekala.''
Adım attıkça sakinleşiyorlardı. Bu iyiydi, içlerindeki fırtına buna engel olsaydı, bu akşam son akşamları olacaktı.
Adamın evine yaklaştıkça adam kadından hızlı yürümeye başlıyordu ve evin önünde adam kadının elini tuttu ve evin kapısına götürdü. Kadın ne olduğunu anlamaya çalışmadan;
''Senin evinde mi  yiyeceğiz yemeğimizi?''
''Yemek yiyeceğimizi söylediğimi hatırlamıyorum ama ayrıntılara verdiğiniz önemden dolayı teşekkür ederim, gözlerimi alamıyorum.'' ''Galiba elbisemden bahsediyor, teyzelerin başı dert görmesin almayacaktım elbiseyi, şimdi bayılıcam, böyle durumlarda ne denir bilmem ki ben de şimdi, hoş susmak en mantıklısı''
İçeri girdiler. Evi tertemiz ve moderndi, klasik severdi o ama olsun zevkini beğenmişti.
-''Kabanınızı alabilir miyim?''
-''Ah, elbette.''
Holde öylece kalmıştı. Üstüne başına baktı, aynasını çıkardı makyajına baktı, bozulmamıştı, şanslı günündeydi bugün. Adam kadının yanına geldiğinde elinde hala ayna vardı, aceleyle yerine koydu, yanakları elbisesiyle aynı renkte olmuştu kadının, adam baya sesli güldü.
-''Size yakışmayan bir şeyi henüz görmedim, telaşlanmayın, gelin benimle.''
Mutfağa götürdü kadını, gerçekten mutfakta yemeğe dair hiç bir şey yoktu. ''Bu akşam ki bilmeceyi çözebilene aşk olsun.Aşk olsun.''