Blogger Tips and TricksLatest Tips For BloggersBlogger Tricks

12 Kasım 2015 Perşembe

Yine

                            

İçimde bi zafer sarhoşluğu
Denizin kıyısındaki bira şişelerine bakarken
Kaybettiklerimin ziyanı bile kalmamış
Yeniden doğmanın hafif bir belirtisi gibi
Kıymet bilmek çok eskilerde kalmış
Masum kalpleri öldürenlerden evvel
Başa sarıp dinlediğim o şarkılar
Şimdi kim bilir kimlere adanmış
Oysa yine yanılmıştım
Yanılmam derken, haykırırken maziye
Şimdilerde söylediğim şarkılar,
Meyhanelerin radyosuna sığınmış.

Sıla türküleri yakıyorum ıssız sokaklarda
Ölmedim diyorum sonrasında
En nihayetinde
Acının en nice halini de gördüm
Mutluluğun en saf halini de
Kıyısına sığındım benliğimin
Yok oluşunu izlemek yine bana kalmış
Oysa çölde bulunan su gibiydi varlığın
Oysa seninle beraber kendimi de affetmiştim
Şimdilerde içinde bulunduğum salt karanlığın
Beni yeniden emip tüketmesini izlemek,
Yine bana kalmış.

Yorgunum diyorum gözlerine bakarak
Şimdi anlaması sana kalmış
Oysa beklemek senin soyadındır
Senden almak istediklerim sana kalmış
Bir yudum suya bile muhtaç değilim şimdilerde
Lakin biraz dinlensem sakin, öylece
Adımı söylediğin günü bekleyeceğim
Maziden sıyrıldığım günün ertesinde
Adımı söylemek,
Yine sana kalmış.

20 Ekim 2015 Salı

Bile İsteye



Kursağımda kalan bu şey
Kabullenmeye konduramadığım güzelliğin
Ve hiç mi hiç bitiremediğim hikayem.
Ne yutabilirim bu acıyı
Ne senden bi şiir duyabilirim artık
Ne de artık ben ben olabilirim bu vakitlerde
Oysa güneşli günler geçirdik
Hayalinle bendim olan
Yaşayan ve hayal kuran
Oysa diz kapaklarım üşürdü, öperdin
Isınırdım
Şimdilerde mutluluğu aramaktan yoruldum
Bambaşka biri oldum
Sebebi salt kendim
Salt kendime yaşattığım kötü sonlar.
Lakin gerçeğin acısını biliyorum artık
Bir şeyler iyileşti dokunmuyor bütün gerçekler
Şimdilerde iyiyim.
Kendime basit cümleler kuruyorum.
Bile isteye
Hep bir şeylerin böyle süregelmesi için
Bile isteye susuyorum
Öylesine sabır zorlayan bir şey ki bu
Ulu orta bağırmak isterken
Bile isteye olanlara
Yapılan bütün bencilliklere
Bütün düşüncesizliklere
Bile isteye,
Susuyorum.

23 Eylül 2015 Çarşamba

İşte o kadar.




Gülmek mümkün müdür bu koyu gecede
Bir akşamın kızıl buğusu yok ki
Bir resmin aşınmış köşesi yok 
Bir anımız yok büsbütün bize ait
Yıldız yok, ışık yok.
Umut gitmiş.
Oysa gülmek bir zorunluluk muydu gökyüzüne
Gülmeye gereksinim duyulması mümkün müydü 
Değildi.
Peki, yok olan bir adamın bıraktığı son suskunluğu,
Öyle sessiz lakin öyle anlamlı
Bir tarafı aydınlık bir tarafı zifiri dünya gibi
O kadar karşıt
O kadar inkarcı
İşte o kadar.


Bıraktığı cigarasını söndürmek mi kalmıştı bana
Gel demeye yorgun sarhoşluğum
Kim bilir kaç kere daha bitkin düşecekti bir adım atacakken
Oysa mutsuzluk da kabul edilebilirdi seninle
Oysa biliyorduk mutlu insan yoktu
Dertsiz tasasız
Acısız.
Lakin sayıklamakta kaldım ben
Bir geceyi bin parçaya bölüp
Her birinde adını döker oldum dudaklarımdan
Hak etmemiştim böylesini
Mavi gökyüzüne çizer oldum gözlerini bulutlardan
Doğrusu hak etmemiştim işte
Güçlendim derken kendimi yine bir düşün yakasında buldum.


Sevmek de değildi üstelik
Bu büsbütün acıyı özlemekti
-Sevmek biraz da acıyı ertelemek değil miydi?-
Ertelediğim bütün geçmişim kadar bi yenisini ekler oldum önüme
Oysa bilirsin ne diyeceğimi
Hala bir şeyler ölmemişken ben
Hak etmemiştim böylesini.

23.09.2015/04:34


19 Eylül 2015 Cumartesi

Yakın Gemileri



Karanfil kokuyordu etraf
Biraz da mayhoş bi geceydi diyebilirim
Tadında belli belirsiz bi acı vardı
Siyahı bulaşmıştı her tarafa
Bulanık diyebileceğim ne varsa yakışırdı
Öyleyken bile görebiliyordum maviyi
Evet elbette,
Her yerde bi umut vardı
Lakin net görebildiğim tek şeydi,
Siyah.


Sonradan mı gelirdi bütün güzellikler
Her şey olup bitiverince mi aydınlanırdı gün
Peki senin bu tarif edemediğim suskunluğun
Hep sonradan mı anlamlı gelebilecek bana
Yok edemediğim varlığın aklımdaki
Silemediğim bir kaç cümle
Hep sonradan mı  yer edinecekti kalbimde
Oysa çok şey de istememiştim
Belki bir kaç kelam duyabileceğim sesin
Ya da bir akşam üstü kızıl gök tepedeyken
Aklıma gelen o şiir
Silmek zorunda olmadıklarım
Unutmak sorumluluğunu üstlenmeyeceğim şeyler
Oysa çok şey de istememiştim
Sadece senin tarafından çekilmiş bir fotoğrafım olsun
-Hep sonradan gelir aklım başıma-
Kim bilir nelerle savaştık aynı zamanda
Aynı zamanda neleri bitirdik
Neleri hazmettik seninle
Lakin ben kaçamazken kendimden
Sen bir yolunu bulmuşsun
Bulmuşsun ki ben şimdilerde anımsamakla yetiniyorum.

Oysa çok şey de istememiştim
Sadece senin tarafından çekilmiş bi fotoğrafım olsun.




11 Eylül 2015 Cuma

Gözlerinin rengi.

                         

Gözlerinin rengi neydi senin?
Ya da bi gece boyunca süregelen boyun ağrısı biter miydi hiç?
Ya da sabah karşı bakıştığım tabelanın kırmızı halkası hatırlatır mıydı bana o rengi?
Senin bakışların peki?
Kaç parçaya ayırdı o gece bizi birden bire
Şu gözlerinin rengi neydi senin?
Sana soruyorum adam
Ela mıydı, kahve miydi?
Hatırlamıyorum.


Adıma diktiğin çiçekte kaldı aklım
Onların rengini de hatırlamıyorum
Pembe miydi? Mavi miydi?
Oysa siyah bi çiçek yetişseydi dünyada
Ne çok severdim.
Hele bir de anason gibi kokarsa
Lakin aklımda tek bir şey var
Gözlerinin rengi neydi senin?
Hatırlamıyorum


Giz dolu her şeyin ardındaki kirli geçmiş,
Oysa geçmemiş olanlar da var sönmüş
Oysa bakışlarını adım gibi hatılarım ben
Gözlerimin içine içine
Yüreğimi paramparça edecek gibi
Göğüs kafesimin tam üstüne bi bomba bırakır gibi
Oysa ben özlemedim de gözlerini
Lakin aklıma takılan bir şey var
Gözlerinin rengi neydi senin?
Kirpiklerini sayacak kadar dipdibeyken biz
Şimdilerde 
Hatırlayamıyorum.





29 Ağustos 2015 Cumartesi

Kirli.





matinelerin pavyonların kirli masaları
bir satır daha yazmak için uygun bu saatte
kim bilir senin kirpiklerin de uzamıştır
birini sek birini dolu içtiğin rakılar
bir şiir daha yazdırıyor belki de şu an bana
lakin bu benim sonumdur bileklerimde biten
belki de uzaklara gitmem gerek, bilmiyorum.
bankların sık olduğu bir parktaki o küçük kaldırımlar gibiyim
herkesin aradığını bulduğu yerdeki alternatif masumluklar
albümlerdeki son şarkı
ama sonsuz muyum bu ütopyada
ya da unutulmaya mahkum bi eski karışık kaset mi?
bilmiyorum.
Bilmiyorum işte ne sorarsan
kendi şarkısını söyledikten sonra nefessiz kalan o kadın gibi
kendine bakabilen ya da görebilen aynadaki silüetini
ben senin yastığının o hiç yatmadığın tarafıyım kışları
verdiğim sırların saklandığı o kutuda hiç görmediğin köşedeki gözyaşı iziyim
ben senin hiç bakmadığın gökyüzünüm
ben sahipsiz bir posta kutusundaki meçhul mektup da olabilirim
ya da
bilmiyorum.
Bilmiyorum işte ne sorarsan
kendi içinde kaybolmuş bir rüyayım
ben kendimi anlatamam
senden dinlemeyi severdim
seni dinleyemediğim zamandan beri bilmez oldum kendimi
naif sesli küçük bi' kadının söylediği ninniyle uyuttum kendimi senden beri
ben kötüleştim
çirkinleştim
bin bir türlü yalanla kapattım üstünü
kendime söylediğim bin türlü güzel yalanlarla
bunu bilmek beni daha da kötüleştiriyor
çirkinleştiriyor.
hiç bir şeyi bilmiyorum da,
bunu biliyorum;
içinde olduğum hikayelerin hiç biri temiz kalmıyor.

22 Ağustos 2015 Cumartesi

Böyle


Her durak yolun sonu gibi gelmez miydi insana
Sonun geldiğini anlatan bütün eşyaları attım evimden
Susturdum bütün geçmişimi 
Susmadılar.
İçimdeki çığlıkları sesinle bile susturamadım
Yetmemiş miydik
Bir insan bir insana yeterse elbet
Yabancı nüshalar neden girdi hikayeye
Lakin biliyordum
Başıma geleceği
Başımdan savamayacaklarımı yine
Son kalan parçaların da bir bir eksileceğini
Lakin sevmek de biraz acıyı ertelemek değil miydi
Ah
Acı, unutmadım tadını
Unutturmadılar
Kalemler kağıtlar 
Ellerini ayaklarını çekmişken üzerimden
Başımda dikiliyorlar şimdi azrail gibi
Yazmayacağım dedim bir daha aşk şiiri
Tutamadım sözümü
Durakları es geçtim
Takıldım sonra birinde
Olmadı
Kurtaramadı
Onarayım derken
Yapayalnız kaldım.



Suçluyum
En çok kendime
En çok ben hata yaptım
En çok ben kırdım kendimi
Güvenemeyeceğimi biliyordum
Mutluluğun yavan kalışlarını
Çünkü bilirsiniz
İnsan sarsıldı mı doğrulamıyor
Ve kim bilir kimlerin ahı kaldı üzerimde
Diyorum ya
Suçluyum
Ama en başında kendime



Kaybettim.
Bunca kalabalığın içinde
Hislerimi
Kendimi kaybettim
Suçluyum ben
En çok da kendime.






5 Ağustos 2015 Çarşamba

18:37

 



Aylardan ağustos
Günlerden çarşamba
Saat 18:37 
Bi kalbin atışı bi senfoniye dönüşmüş
Bütün melekler çökmüş üstüne
Bütün iyi niyetiyle okşarken bi el saçlarımı
Ben bu saatlerde ölmeye niyet ettim
Zaman su gibi geçerken bile razı geldim
Çünkü biliyoruz sabretmiştik ölesiye
Sabır her şeyin ilacıydı zamanla bir
Böyle öğrenmiştik
Masaya ne varsa döküldü
Dertler' özlemler ve bir izmaritin son külü
Öyle bi zaferle söndürmüştün ki
İçimde bişeyler tamamlandı
Birileri mutlu oldu o anda
Sen bana bakarken
Senin dilinden dökülenleri ben aklıma kazıdım
Benim gözyaşlarım senin omzunu ıslattı
Bir yaşımıza daha girmiştik tam 18:37'de
Zorluğundan değil bu hüznüm
Biz birbirimiziz 
Yine buluruz birbirimizi
Ama saatler geçerken
O en naif mutlu anlarım senin yanında
Bir ayrılık olacaktı
Farkındalığım uyuştu
Zaman aktı
Sen bana baktın
İşte o zaman aşık oldum sana 
O zaman vazgeçilmezim oldun
Artık sadece sevmiyorum seni
Ben sana şimdilerde büsbütün tutuldum.



Oysa biz kavgalar ettmiştik
Hırçınlaşmıştık
Büsbütün uzaklaşmıştık kilometrelerle
Gözlerinin dolacağını biliyordum adım gibi.
Bir günü saatlere bölüp her birinde seveceğini biliyordum
Ama hüznümün ilacı olman kokunun ta dibinde
Sarıldıkça saran yaralarımı
Beni büsbütün iyileştiren gülüşün
Bunları hiç bilmedim, bilemedim.
Öyle ki bundan böyle bırakamam seni
Bi yerlerde hep arayacağım kokunu 
Sesini duymadan uyanamayacağım yeni bir güne
İşte saat 18:37'de 
Portremiz biçimlendi
Portremiz şimdi boydan boya anlatır birbirimizi.

11 Haziran 2015 Perşembe

Portre

Öğrendim siyahın her bir tonunu
Öyle ki mavinin de cümbüşünü görebiliyorum artık
Öyle ki güneşin batışının bi son değil
Yeni doğacak olan güneşe eşdeğer olduğunu
Akşam üzeri gözlerden kaybolmanın bi son değil
Ertesi sabah seni yeniden görebileceğime eşdeğer olduğunu
Yani aslında her sonun bir başlangıç olduğunu öğrendim
Bir gün gözlerimiz öyle keskin birleşecek ki ansızın
Bütün kirleri ardında bıraktığımız pişmanlık olacak bu
Sahi bir kalp bu kadar temiz olabilir mi gözler önünde
Yüzünde bir çocuk gülümsemesi
Ardındaki gizli isyanındır senin
Safi karanlıktaki söylevlerin
Belki bir kapıyı açacak ikimize dair
Hissedebilmeyi bu kadar çabuk beklemesem de
Yine de keyfim yerinde
Oysa ki bu kentten nefret ediyordum ben
Nasıl da böyle yaşanılası geldi bana
Nasıl da bir anda birinin yokluğu benim huzurumu kaçırıverdi
Öyle sık rastlaşıyor ki doğrularımız yanlışlarımız
Bütün her şeyi senin adına yapar oldum
Geceleri artık daha huzurlu
Belki biraz iyi niyetimden
Belki de senin portrendeki masumluk bu.


Şimdi söylenecek pek bir şey yok bize dair
Perondaki boş trenler gibi beklentisiziz
Son dönem romanları kadar anlamsız belki
Lakin bu diyorum 
Bu benim bir sonum değildir senin de olduğu gibi
Diyorum ya öğrendim ben her tonu
Öğrendim işte burnumun dibindeki doğruyu
Öğrenmem gereken bütün pişmanlıkları hataları ve çözümlerini bile öğrendim hatta
Bir kağıdın üstündeki karalamadır sana olan hislerim
Şayet lüzumu varsa portreyi sen tamamla.




3 Mayıs 2015 Pazar

Aşk-ı İstanbul


Galata, ara sokakların ıssızlığında yükselmiş göğe
Sokakları hiç olmadığı kadar kalabalık istanbulun
Memleketimin uyuyakaldığı saatlerde
Ben bu kente veda etme cesaretini bulamıyorum
Lakin biliyorum her günümü burada geçirsem
Buradan da sıkılacağım
Gitmek isteyeceğim hatta
Sakin bir Ege kıyısına
ya da çorak anadoluya
onun yerine;
Eminönünden bir vapura atlıyorum
Kadıköy ayaklarımın altında birazdan
Bir daha ne zaman geri dönerim bilinmez
Tekrar ne zaman dolanırım bu dar sokaklarda
Kim bilir, bir adamın ismini bu sokaklara yeniden yazarım
Lakin bu sefer iyi bir adamın
Hem belki onunla yazarız şiirimizi
Evet hissedebiliyorum yine bir şeyler
İyiye dair
Umut dolu
Lakin bunun tek nedeni bu nezih İstanbul
İnsanın aşık olası gelmez mi hiç Üsküdar'da
Gülhane parkı yalnız gezilir mi?
Hem sigaramı kim yakacak benim
Her birini tek başıma yapabilecekken
Evet yalnız olmak can sıkıcı biraz
Evet itiraf etmeliyim
Bu şehir olduğumdan daha yalnız hissettiriyor.

25 Mart 2015 Çarşamba

Neva'dan.


Susmak şimdi bir yaz günü öldürülmek gibi
Ellerimizi bağlayıp bize resimler çizdirmek gibi biraz
Nedeni belirsiz bir kurala uymak gibi.

Ben şimdi susmak için fazla mavi görüyorum gökyüzünü
Ellerinin içindeki ellerim kadar sıcacık bir varlık bilmiyorum ben, inkar ediyorum varsa da
Naif bir bakış oluşuyor akşamları gözlerinde
İnceden iniyor gece üzerimize 
Mutlak olan bütün zaferlerimi alıyorum


Tek kalmışlığın çaresizliği değildi bu
Ensemden aşağı süzülen bi sensizlikti
Kaybolmak isterken senin sonsuz sokaklarında

Yani bütün bunları geçelim şimdi
Önceleri öncelerde kalsın biz bize bakalım
Nedeni de sonucu da insanlara kalsın hataların günahların
Lakin biz hep göğe bakalım turgutun huzurunda 
Ürkek ellerimiz ise terlesin öylece yürürken Galata'da

Sonrasını biliyoruz biz yaşadık görüyoruz
Oradan oraya aylak aylak dolaşırız olmadı
Kaybedeceklerimizi de bırakmışız arkada fena mı hem?
Ansızın gelen mutluluk gibi sarmışken kokun çehremi
Galata'nın huzurunda verirken ilk sözlerimizi
Ilık bir meltem eserken saçlarının arasından
Masum bir kaç şiir okursun süreya'dan
Sen ki yüreğimin İstanbul'u
Işıkların kapandığı yerde öp saçlarımdan
Ne kadıköyden bul adresimi ne de ucuz bir kentin küçük bi kasabasından,baş harflerinden çıkar adresim 
şiirimin.

18 Şubat 2015 Çarşamba

Kırk Yılda Bir Gibisin.


Koskoca bir şehrin içinde değiliz.
Sokaklarımız kesişebiliyor ansızın
Sarılmak bile olanaklı geçmişin hatrına
Bir rastlaşma işte alabildiğine umut dolu
Belki bir küçük grup konseri
Belki öylesine bir öğle yemeği
Belki de durakta bi akşam üzeri
Ve sen böylesine yakınken ellerime
Kırk yılda bir gibisin.

Bir gün diyorum
Bir gün çakışacak her şey birdenbire.
Güneş hep gülümseyecek
Ne o güzel bulutlar kapatacak güneşi
Ne biz gözlerimizi açabileceğiz güneşe karşı
O gün yakın, biliyorum.
İşte o gün birbirimize bakamayacağız adam
Bir utanç sonucu olmayacak
Bir mazi yarası olmayacak bu bakamayışlarımız.
Sadece gururdan da değil üstelik
Bir gölge derman olacak
Bir devrim değil, görüyorum.
Bir dizesinde yine Atılgan'ın
''Ne büyük masa bu, 
Dizlerini bulamıyorum.''
Belki bir masanın üstünde ellerimiz
Öylece güzel bütün masumluğuyla
Bakkal osman abinin hesap defteri gibi dolaşır birbirine 
Sokaktan geçen kadınların paltoları gibi özenli güzel görünümlü
Ya da işte böyle bizden ve bize benzeyen
Belki diyorum adam
Ele güne karşı yan yana yürürken bu küçük kentin sokaklarında
Ellerimiz çarpışacak yüreklerimizle beraber
Ve içimizde kalmış ne varsa
Öylece söyleyeceğiz bütün iyi anlarımızda
Lakin öyle karışmış ki mecmualar
Öyle geç rastlaşıyor ki vazgeçmelerimiz
Bunca belki'ye rağmen
Kırk yılda bir gibisin.

Oysa senin ve benim dışımda
Bir kentin eski hali ahvalimizde
Bir deprem sonrası yeniden kurulan bir kent gibiyiz
Bir deprem işte sadece bizi etkilemeyen
Lakin bizden başka her şey yerli yerinde
Yine bizden başka her şey ayrı birbirinden
Ve bir tek biz yan yana yürüyoruz.
Bir kafenin ardından bir terzinin önünden geçerken
Unutamadığımız bütün rastlaşmalarımızı yad ediyoruz.
Konuşabilmek bu kadar mümkünken bile 
Yüreğime sorarsan 
Aylak Adam,
Kırk yılda bir gibisin.



25 Ocak 2015 Pazar

Keşke.

Keşkelerimi alıp bir ağıt yakacağım sessizce 
Keşke kötü olmasaydı için diyeceğim
Ellerinle ellerime resimler çizecektim diyeceğim
Keşke bir şiirde yine bir olsaydık 
Sokaklarında İstanbul'un 
Bitmeye yakın kalemle yazılmış bir dize olsaydık diyeceğim
Ama 
keşke kötü olmasaydı için

Suçunu gizleyemeyen bir yelkovan gibiyim çoğu zaman
Geçen ya da kaybolan zaman gibiyim
Bir yerlerde güneş doğuyor
Bir yerde bir kadın öldürülüyor
Ve susuluyor.
İşte bu geçen ya da kaybolan zamanda
Acımı bir nebze hafifletmek uğruna 
Koşuyorum durmaksızın
Lakin hep bir yolum vardı ilerlemek için
Şimdilerde rotasızım.
Hangi yöne dönsem bir yerlerde hep tıkanıyor damarım
Hangi yönden geri dönsem
O yönden vazgeçtiğimde gelişiyor.
Şimdi ben senden dönmüşüm 
bu biliniyor
Son defa desen, gelsen 
Sana yine kayıtsızım
Günler geçip gidiyor
Sokaklarımız kesişecek bir yol arıyor
Bir zaman geliyor 
Kesişince gözlerimiz
Yüzündeki pişmanlığın alınyazın.

Ben seni biliyorum adam
Damarlarından akan kandan yeni aldığın siyah kol saatine kadar
Cepli gömlekleri sevmemenden kahve içmeyişlerine kadar
Kalbinin en ücra köşesindeki korkularına kadar
Rakına su katsan da cumartesi geceleri
O cuma günlerinde acıyı hep sek almalarına kadar.

Şimdi beni senden alsalar 
Seni benden bin fersah uzağa götürseler
Ben ne senin haberlerini merak etmeyeceğim artık
Ne de sen havadislerini eksik edeceksin
Lakin eskidik bunca geçmişin bunca sıkıntının içinde
Bunca hatıra 
Bunca şiir 
Bunca bitmeyen gece
Bunca doğmayan güneşin içinde
Öylece boydan boya eskidik adam.
Kıymetini bilemedik ulaşamamanın
Ulaşsaydık belki sevemezdik böylesine
Ulaşsaydık vazgeçerdik her yeni gün yeniden.
Lakin hiç kavuşamayacaklardanız şimdi adam.
Ne sen benim yolumun müdavimisin
Ne de ben senin için artık eskisi gibiyim.
Bir umut kovaladığımız sevdaların eşiğinden döndüğümüzden
Yarım kalmalara doyamadık senelerce
Lakin bir tek söz kaldı söyleyebileceğim
Keşke adam
Keşke kötü olmasaydı için.





1 Ocak 2015 Perşembe

Yarım.



Bir dizi yaşanmışlık var ahvalimde
Ne denli sarhoşluklar tattım oysa ki meyhsiz
Keyifsiz bir sigara yakımı gibi bir adamın
Sol yanımı kaplamış bir özlem kime neye belirsiz
Ki yarım kalmışlığın çaresizliği vardı bakışlarında o akşamüzeri
Bir de ölümün masumluğu vardı sanki
Ölümün masumluğu evet
Yani biraz yaşamaktan kurtulmak isteği
Ve kim bilir kaç gece saati beş geçiyordu sende kalmışken aklım
Şehrin meczupluğu üzerine sinmişken
Güneşin doğmasına ramak kala unutuyordum senli bütün maziyi
Bitmeyen bütün cümleleri sana katıp sonsuzum yapmaya meyil etmişken işte
Sustukların büyüyor içimde ve sustukça atlatamıyordum geceleri
Ve en güzeli de
Zamana merhem olurmuşçasına affediyordum bütün mutlak mağlubiyetleri
Bazen de sustuklarım bir yer buluyordu en sapa
Öylece huzursuz bir neşe yeşeriyor içimde yarım kalmalara dair
Ve bilemiyordum doğacağını güneşin
Ölmek kadar sonsuz güzellikte buluyordum kendimi
Elbet aynadaki yüzüm kadar soğuktu içim
Ve safi karanlık vardı senden emanet
Ki öylesini yarımdım ki senle dolarken bile
Ne olur uzaklaş ruhumdan
Varlığına muhtaç et

Sevmek
Ne güzel şeydi
Bütün kötülükleri körü körüne unutmak da dahil
Bütün maziyi atmak da dahil dipsiz bir denize
Yalansız sevmek hele hele
Sanki Üsküdar'da bir sahil
Ve küçük bir çay bahçesi
Yanı başında akan kalabalıktan ırak
Karşıma oturmuşsun öylece
Ve ağlayan bir kadının mahzunluğu var ellerimizde
Çevirdiğimiz o taksinin yaşlı şöförüyle
Bitmesini istemediğimiz bir muhabbet kadar güzeldi sevmek
Bilmeyi reddetmek bütün kirleri
Ve eskitmek kalpleri bile bile
En büyük boşluğun ortasındayken sevmek işte
Bütün korktuğum duygular başkalaşıyor beynimde
Ne aklım sağsalim kurtuldu geçtiğimiz  seneden
Ne de kalbimin dipleri salt hüzünsüz huzur taşıyor şimdilerde