Blogger Tips and TricksLatest Tips For BloggersBlogger Tricks

28 Nisan 2013 Pazar

Kadın (devamı)


Kadın içindeki duyguları dışarıya vurmamak için tutmuştu kendini. Birden geldi aklına, bu cevaba uygun bir cevap vermek için fazla toydu. Ne demesi gerektiğini bilemiyordu. Tek bir şey biliyordu. O da kendi özgüvenini en yüksek seviyede göstermesi gerekiyordu. Kendi gibi olmamasını gerektiğini düşünüyordu. Sadece şöyle dedi kadın. ‘’Yalnızlık sadece şans işi.’’ Adam gözlerini kendinden emin bir şekilde devirdi. Yüzüne güzel bir tebessüm yerleşti. Bir şey diyecek gibi oldu. Kadın nefes alışı milim milim kısalıyordu. Ne zamandır mutlu başını bu kadar döndürmemişti. O da mutlu oluyordu yavaş yavaş. Yani milim milim. ‘’Hava kararacak. Evinize gitmelisiniz. İsterseniz…’’ dedi. ‘’Ama henüz kararmadı.’’ kadın aceleyle. Neden böyle telaşlıydı? En sakin gözükmesi gereken zamanda. Sakin olamayacaktı zaten. Ama öyle düşünüyordu. Sakin olması gerektiğini.
‘’ Pekala.’’ dedi gülümseyerek. Bu adam neden her şeye gülüyor? Acaba komik şeyler mi söylüyorum? diye düşündü kadın. Detaycı kadın. Yaşına göre fazla detaycı kadın. Sonunun bu olacağına inanıyordu. Hiç değilse bilincinin sonunun.  ‘’Hiç değilse şu sokak sonuna kadar beraber yürümemize izin verin. Bilirsiniz oralar biraz...’’ gerisini ondan anlamasını bekleyerek sustu adam. Üstelemedi. Oradan gelmemişti zaten ama yine de üstüne gitmedi adamın. Kokusu reddedilemeyecek kadar hoştu. O da biliyordu ki bir adam güzel kokuyorsa bakımlıdır, temizdir. Tam da kendisi gibi(!) O umutsuz vakadır bu konuda. Dağınıktır biraz. Her işi en güzel şekilde bitirir ama tek eksiği etrafını peşini toplayacak biridir. ‘’ Olur, peki, ama sadece o sokağın sonuna kadar.’’
‘’ Genelde verdiğim sözü tutarım.’’
Sokak sonuna kadar olan yolu gitmeleri için 5-6 dakika yeterliydi. Bu süre için ne konuşacaklarını merak ediyordu kadın. Sustu kaldı yürürken, adımları heyecandan aksıyordu. Tabiri caizse çok da sevimli görünüyordu. Birden ‘’Seni her gün kafemde görüyorum.’’ dedi adam. Kadının nutku tutuldu. Ne diyecekti. Bildiğini doğruyu demeliydi.  Bir şey demeye fırsat vermeden yeniden konuştu adam ‘’ Her gün gelip kahvenizi içip tatlınızı yiyip gidersiniz, açıkçası bugün neden bu kadar çok takıldığınızı merak etmiyor değilim.’’ dedi. Kadın asıl konuşması gereken yerde sokak sonuna kadar sustu.. DEVAMI GELECEK…

Ben böyleyim.


Ben dürüstüm
Yalanı kendime düşman belledim.
Ben yalancıyım
Düşmanı yalana siper belledim.
Ben doğruyum
Dosta zorluğundan yardım eyledim.
Ben yanlışım
Sevdiğimi dışarıya kolaçan ettim.
Ben iyiyim
Kendimi bildim bileli iyiyim
Ben kötüyüm
Düşmana kendimi belli etmedim.
Ben güzelim
Uçuğun kaçığın tekiyim.
Ben çirkinim
Nefretimi biraz zor gizlerim.
Ben böyleyim
Bir iyi bir kötü, bir dürüst bir yalancı, bir doğru bir yanlış, bir güzel bir çirkin. Kim beni nasıl görmek istiyorsa öyle değiştirmeye çalışmasın. Kime değişmişim şimdiye kadar? İster sev, ister söv.
 Ben böyleyim.

Tam olarak da: Müşkülpesent


       Zaten insanlar neyden memnun oluyorlar ki? Ne zaman bir şeyi isteseler anında olsun isterler, çabalamak mı? Çok zor. İnsanlar öyle varlıklar ki dönen dünyayı durdurmaya çalışırlar, oysaki olan tek şey dönen dünyayla dönmektir.  Zaten her zaman güçlüdür kazanan, güçlüdür haklı çıkan. Dua edin güçlü olan güçsüzün halini anlasın. Anlarsa ne ala. Muhtemel aslında çünkü bilin ki onun da güçsüz kaldığı bir güç vardır. O da yenilir.
        Ama bir içgüdü vardır ki başına gelmeyen insan yok. ‘’Güçlüden çıkaramadığın siniri güçsüzden çıkarmak’’ Aslında bu dediğim gibi bir nevi trajedik umutların –aslında umutsuzlukların- parametrik döngüleri.
Not olarak şunu söylemeliyim ki :
‘parametrik’ tanımı işin tuzu biberi. Zaten bu mesele böyle değil midir? Sadece konumları farklı. Edebiyatta süs,ilişki de kavga,işte güçte yardım falandı filandı.

23 Nisan 2013 Salı

KARŞILIKLI AŞKSIZLIK




Diyorsunuz ki şimdi sen nasıl bir çelişki yaşıyorsun?
Karşılıksız aşk olur, karşılıklı aşk olur ama karşılıklı aşksızlık olmaz falan demeyin. Oluyor işte. Görüyorum. En büyük kaynağı da samimiyetsizlik.
O kadar yalnız hissediyorsun ki nefes alsın yeter durumuna gelmişsin, Kanka bana kız/çocuk bul durumu bir de. Ne bekliyorsunuz o ilişkiden? Birbirinize her zaman alıcı gözle bakacaksınız önce. Ay şurası kötü,ay burası iğrenç,ay şunu giyiyo yok bunu takıyo. Aman neyse sevgilim sonuçta :SSSS  Size söyleyeyim, bunun adı KARŞILIKLI AŞKSIZLIK
En güzel ilişkiyi henüz yaşamamış olsam da gözlemlerimden size anlatayım ben:
İlk önce kaçamak bakışlar başlar, belirsiz ilişkinin en uydurmalı en dedikodulu en uzun en masum zamanıdır. Daha sonra canınıza tak eder ve karşıya bir iş atma durumları. Kıskanmalar ama belli etmemeler. Birbirlerinin arkadaş ortamına girmeceler. Sevimli sevimli tiplere girmeceler. Biri iletişime geçmeli artık. İlk erkek atar tabi lafı. Ne bekliyordun akıllım? Ya bir merhaba, ya bir iyi günler hiç fark etmiyor ne duyduğunuz, zaten aklınızda kalacaktır her ne denirse  densin. Karşılıklı konuşmacalar,iltifatlar. Daha sık konuşmacalar,daha çok iltifatlar. Sonra ‘kör olma’ süreci. Gözünün hiçbir eksiği,yanlışı  görmeme süreci.  Geçmişi silip atarsınız. Bazı şeyleri feda edersiniz artık yavaş yavaş. Onun için bazıları ile kavga bile edersiniz. Ya da düşmanlarınız çıkar veya düşman olursunuz bazıları ile. İşte şimdi asıl sistemin kölesi olma süreci. Kıskançlıkları belli edersiniz artık. Bazı arkadaşları hayatınızdan çıkartmayı önerirsiniz.Oluyor bunlar şimdi en güzel ilişki olsa bile.
Telefonla konuşmacalar başlar,Seslerinizi duymuşsunuzdur ama telefonda daha da bir hoş gelir. Hani körsünüz ya. Artık ilişkiye hazırsınızdır,gerçi san ki çoktaaan bir şeyler yaşamıyormuşsunuz gibi. Fiyakalı bir teklif,ardından buluşmacalar takılmacalar,ulusa seslenişler,kıskanmaların devamı ve artık kıskandırmacalar. Olaylar olaylar.
Her güzel ilişkinin bir sonu var tabi. Bu her ne kadar emek istese de ya ölümdür, ya sıkıcılaşmasıdır, ya bıkkınlıktır, ya da ihanettir. Ölümse bir ilişkinin sonu,aşkı bir daha hayatınıza sokmamaya çalışırsınız. Sıkıcılaşması ise ilişkiden sonra oluşan suçluluk hissi ile hiçbir şeyden bahsetmezsiniz. Bıkkınlıkta ardınızdan edeceğiniz hakaretlerin isyanların haddi hesabı yoktur. İhanetse ne yapsanız caiz. Hadi kolay gelsin.

BİR KAÇ SANİYE




Hayatınızda şüphesiz en mutlu olduğunuz zaman uyandıktan sonraki birkaç saniyedir. Aklınıza hiçbir şeyin gelmediği birkaç saniye. Belki bir ayrılık sonrası sabahıdır, belki özlemin getirdiği çaresizlikle pişman olacağımız şeyleri yaptığımız günlerdendir, belki sevdiklerimizle hiç istemediğiniz bir kavga etmişizdir, hiç fark etmez. Kafamızı yastıktan kaldırdıktan sonra salak gibi sırıttığımız o saniyelere ihtiyacımız var, her ne kadar sonradan içimize bir şeylerin oturduğu gerçek olsa da. Kendimizi kandırmaya da ihtiyacımız var. O saniyelerden sonra başımızı şiddetle yatağa gömeriz bazen. Bazen uykudan bazen dertlerimize olan nefretimizden.
Birçok dert nefretten doğar. Dertler de bize güç katar. Nefret olmazsa içimizde bir nebze bile, o dertler içimizde büyür, çare bizim kölemiz değil biz çarenin kölesi oluruz. Bunu yanlış anlayan bazıları var içimizde. Her dertten nefret edip onu görmemezlikten gelen insanlar, insanlarımız. Keşke bir nefes alıp dışarıdan kendilerine baksalar. Keşke her şeyi de akışına bırakmasalar. Hiçbir sorumluluğu yokmuş gibi yapan insanlar, insanlarımız.

21 Nisan 2013 Pazar

HAYAL EDİN…



İstanbul’da, Kadıköy semtindeyim. Harika bir sabah, onun kadar harika martı sesleri. Bir o kadar boğucu güneş. Dışarı çıkmak için hiç uygun bir saat değil. Hep böyle oluyor temmuz zamanı zaten. Hep öğleden sonra güneş gider ılık-serin arası hoş rüzgar. İstanbul’un nefis kokusu. Şu benzin-mazot kokusu değil yahu. Deniz kokusu.  Her şeyi unutup, gözlerimi kapatıp derin nefesime aldığım o koku. Müptelası olduğum o koku.
Evdeyim henüz tabi. Gözlerimi açtığımda üstümdeki ince örtü bir kenara toplanmış, yastığım kafamın üstüne çıkmış. Darmadağın bir sabah. Ama yazlar böyle sabahlarla güzel. Özlediğim sabahlar. Etrafta duyduğum yandaki açık pencereden gelen martı sesleri. Hepsinin apayrı muazzam ritimleri var.Tabiri caiz ise Tanrının melodileri.
Akşamdan tam olarak temizleyemediğim makyajım, uykuda akıttığım gözyaşıyla yüzüme intikal etmiş. Yüzümü musluktan akan buz gibi suyla serinletip yıkadım. Duşa girdim. Bu boğucu havada sık sık yapmanız gereken tek şey duş almak.  Çıktığımda saat tam 12:00’ydi. Hava nasıl sıcak nasıl sıcak insanı hemencecik bezdirebilir. Bu şehri sevmiyorsan eğer tabi. Neyse ki duşun verdiği ferahlık her sabah beni bu durumdan uzak tutuyor. Su ısıtıcıya fincanım kadar su doldurdum. Düğmesine bastıktan sonra içeri gidip darmadağın olmuş yatağıma uzandım. Akşam telefonumla çektiğim fotoğraflara baktım. Ne de güzel bir akşamdı. İstanbul’un gelmiş geçmiş en sağlam konseriydi.  Gittiğim ilk büyük konser,Iron Maiden. Oradan eve getirdiğim bir sürü anıya baktım. Saç bantları,T-shirt ler ve onlarca fotoğraf ve video. En güzel mi güzel anım. Şimdiye kadar.
Tak! Ardından hışımla kaynayan suyun sesi. Dolaptan kahve kutusunu aldım. Güzel bir sabah. Bol bol süt tozu kattım. Sabah sabah çarpar belki sert kahve. Kahvemi aldığım gibi pencereye gittim derin bir nefes aldım. Kahve ve deniz kokusu karışmış. Hayata bağlar, yeni bir güne başlamak için huzur verir bazı şeyler. Eğer ben şu anda bunları düşünmeseydim bunlar o kadar sıkıcı heyecansız gelirdi ki. Ama biliyorum ki, bazı şeyler sevdikçe güzel. İnsanından tut şehrine, ülkesine, dinine. Postlarım olmalıydı. Arkadaşlarımdan gelen. Akşam için çok heyecanlıydım. Sanırım hepsi birer fotoğraf isteyecekler. Soracaklar ne kadar eğlendiğimi. Sanki mümkündü eğlenmemek. Hepsini cevapladım heyecanla. Bilgisayarı kapadığımda saat 1’e geliyordu. Bulutlar engel olmaya çalışıyor ama nafile. Benim kadar inatçıydı o gün güneş. İçimde kimsenin göremediği kadar masumluk vardı. Hafif suçluydu ama özü iyiydi.
Evi toparlamam uzun sürdü. Şapşallığım kaç yıldır benimle? Kendimi bildim bileli dağınım ben. Kendimi bildim bileli “şapaşol”.Her neyse. Toparladım evi aceleyle derken saat 2:30 olmuş. Hazırlanmam için az vaktim kalmış. Gardırobu açtığımla bir kaosla karşı karşıyaydım. Hangi elbise mi giyerken görmedi ki? Heh. Bir tane kot elbise buldum. Bunu kesin görmedi. Saçlarımı özgür bırakmaktansa dağınık bir topuz yaptım. Kot elbisemi üstüme geçirdim. Daha sonra evde nereye koyduğumu hatırlayamadığım maskaramı hatırlamaya çalıştım. Ev tekrar bir şey ararken dağılıyor hep, nasıl nefret ediyorum. Neyse ki buldum, banyoda dolaplardan en küçüğüne kaldırmışım. Yüzümü tekrar yıkadım. Hafif maskara sürdükten sonra, artık hazırım. Telefonumu da uzun uğraşlar sonunda bulduğumda ayakkabı dolabından kahverengi deri babetlerimi aldım. Askıdan da kırmızı ceketimi ve kahverengi minik sırt çantamı alınca nihayet evden çıkabildim. Saat 3:30’du. Evin birkaç kilometre uzağında yol çalışması vardı. Yollar bayağı dolambaçlıydı. Semt merkezine gelebilmek için deli gibi yürümek gerekliydi neredeyse. Yürüdük tabi ne yapıcaz. Hafif ter bastı beni. Klişe olacak ama kelebekler uçuşmaya da başladı midemde. İlk buluşmamız değildi. Ama bilmiyorum, akşam gayet eğlenceliydi. Sadece o da olmadı, bu konsere gitmek isteyen birçok dostum da vardı. Bir sürü anımız olmuştu hem. Bugün konuşabileceğimiz bir sürü konu. İdmanı vardı onun da bugün aslında. Gitmedi tabi. Yordum sanırım onu, o gitmek istemedi ama ben istedim. Sadece benim için geldi. Gelsin benimle olsun bu güzel günümde diye.
Sahile vardığımda yeterince hatta fazlasıyla heyecanlıydım. Her buluşma neden ilk buluşma gibi olur ki. Her ne ise bu durumdan gayet memnundum. Kayalardan birine oturup denizi kokusuna dalmışken hem alışkın hem de müptelası olduğum bir koku daha yerleşti nefesime. Onun kokusuydu. Ellerini gözlerimde hissettim. Sonra dudaklarını yanağımda. O sevimli sesiyle ‘’Üzerindeki elbiseyle seni tanıyamayabilirdim ama babetlerini tanımamak mümkün değildi’’ dedi. Bana bakıp gülümsedi. İçim onla doldu. Taştı. ‘’ Geciktin.’’ Dedim beklediğim kadar sert bir sesle. Neden yaptım? Neden böyleyim? Hayır. Bugün akışına bırakıyorum dedim kendi kendime. Zaten gülüşü buna yetiyordu, bütün sinirimi kırgınlığımı alıp çekiyordu. Gözleriyle gülünce bir de deme keyfime. O benimdi. Her şeyiyle. Ben de onundum. Sevecen bir tavırla ‘’Gel otur yanıma yoksa atarım kendimi’’ dedim. Güldü. Yine güldü…
Uzun bir süre boyunca oturduk. Kahkahalar gülmeceler derken saat 4.30 olmuştu. Hava artık serin, güzel. Aklıma gelen tek şey vapur oldu. Elinden tuttum ‘’ Bu güne, bu güzel havaya bir vapur sefası yaraşır, bir de ben çok acıktım.’’ Gülme işte yine gülüyorsun. Beni tutsak ediyorsun hep. ‘’yemek yiyelim sonra vapur sefası yaparız.’’ Aniden. Ben de ‘’Ne gerek var canım simit yeriz,önceden de olduğu gibi. Hem vapurda pahalı oluyor her şey. Bak şurada bir seyyar satıcı var oradan hallederiz.’’ dedim.  Kafasını evet dediğini belli edercesine salladı. El ele koşturmamız zaten hep olan bir şey. Hala şükrediyordum topuklu yerine babet giydiğime. Vapur girişine koşa koşa zar zor yetiştik. Mutluyduk,her zaman olduğu gibi. Kahkahalar atıyorduk. Herkes bakıyordu bunların amacı ne diye. Ne bu kadar komik olan? Bilmiyorduk ki. Kıskanıyorlardı belki. Evet evet kesin öyleydi.   
Vapurun içi öğle sıcağı kadar bunaltıcıydı. Biz her zaman dışarıyı tercih ediyorduk. Ben dışarı çıkarken o çaylarımızı almaya gitti. Geldiğinde denizin müthiş kokusu susam kokusuyla birleşirken karnım iyice acıkmaya başladı. Geldiğinde çayların sıcağından dolayı şikâyetçi gibiydi. Yüzünü somurttuğu nadir zamanlardan biriydi. Hemen aldım ellerinden çayları. Birlikte bir çırpıda yedik her şeyi. Epey acıkmışız zaten. Karşıya vardık. Hedefimiz günü Galata Kulesinde sonlandırmaktı. El ele tutuşmaktan ellerimiz terlemeye başlıyordu ama bu çok de umurumuzda değildi. Yürüdük, yürüdük, yürüdük. Ayaklarımıza karasular indi. Ama yol bitmedi. Ara sıra durup dinlendik tabii ama genel olarak hep yürüyorduk. Tuttuğunu koparan insanlardık. En ufak meselede bile kavga etsek de bu bizi hırslı yapıyordu.
Galata’ya vardığımızda saat akşam 8.00’di. Kulenin dibine attık kendimizi birden… Birden bir şey söyleyecekmiş gibi nefes alışı değişti.’’ Bütün güzel anılarımda, bütün zor günlerimde, her sabahımda,her gecemde sen yanımda olsan?’’ dedi. Bu neydi şimdi? Bir evlenme teklifi miydi? Biz bir mi olacaktık? O şanslı kadın ben mi olacaktım? O güzel gülüşü kalbinin baş tacı yapan o şanslı kadın? Henüz ona onu sevdiğimi söylememiştim doğrudan. Kimseye söylememiştim. Şimdi tam sırası mıydı yoksa zaten belli etmiş miydim?
‘’Her zaman o güzel gülüşünle uyansam? Gözlerinin içinde kendimi hissetsem? Hayatımı seninle sonlandırsam.’’ derken parmağını dudaklarıma yerleştirdi ‘şşş son yok,şu anlık sonlanan hiçbir şey yok’’içim cız etmişti sanki, ‘’peki..Ben bunu daha önce kimseye söyleyemedim.Biraz zorlanıyorum elbet ama dürüst olmak gerekirse şu an tam sırası,ben seni çok seviyorum,seni kalbime sokup saklamak istiyorum. Ama merak etme bu kadar cani değilim.’’. Gülümsedi güzel yüzü. Gülümsedi güzel gözleri. Mutlu oldu. Hissediyordum. Her zaman mutluydu ama şu an farklıydı. Biliyordum. ‘’ Beraber aynı hayatı yaşamak için bir engelimiz yok işte, daha ne bekliyoruz? dedi.  Nasıl diyecektim? Nasıl onu bu kadar mutluyken söyleyecektim? Ama olması gerekiyordu. ‘’Hani bir ay önce ben sana küçük bir seyahate çıkıyorum demiştim 1 hafta yoktum ya?’’ Yüzü vapurdakinden daha kötüydü. Bir anda değişti. Şüphe doldu içi.’’Evet,annenlere gittin sanıyorum.’’ Dedi. Cevap bekliyordu. Bense nasıl söylerimin hesabını yapıyordum,aniden döküldü içimdeki zehirli sözcükler.. ‘’O zaman hastaneye gitmiştim… Ve artık iyileşmem için çok geç.’’ Kaldı öylece karşımda. ‘’Ne! Ne hastalığı bu ? Vardır bir çaresi eminim,Amerika’ya gideriz belki bulunur. Kestirip atamam,böyle olmaz beni böyle bırakma… Lütfen.’’ İçimden bir parça koptu. Ağlıyorduk. Gözlerimizin içine baka baka. Düşünüyorduk. Bir anda öyle sıkıca sarıldı ki bana kokusunu içime çektim yine,acıyla bu sefer,özlemle. 

20 Nisan 2013 Cumartesi

Bugün.

Uzun zaman önce görmüştüm. 5 dakika kadar. Hemen kaybolmuştu gözümden. Özlemi ne kadar gideremesem de bana fazlasıyla yetmişti. O zaman mutluyduk. Aslında.. değildik. Hani bazen gözün öyle görmek ister ya. bazen her şey pespembe olur. Umursamazsın. Seviyorsan tutsak olursun. Seviliyorsan tutsak edersin. TEK TARAFLI olandır bahsettiğim. İlişkiler neden tek taraflı olur ki? Hayır,sevmiyorsun. O zaman neden ümit veriyorsun. Herkes mutlu olmak ister. Benim takıldığım nokta uzun süreceğini düşündüğün ilişkinin bir anda 'yalan' olması. Kimse hissetmesin,düşmanım bile hissetmesin o duyguyu. Kursağında kalır mı aşk hiç? Tam zevk almışken. Tam seviyorken,tam sevildiğini -sadece- hissediliyorken. Tam aşka inanıyorken. Ne büyük yıkımdır. Hele bir de,herkesten onun için vazgeçtiysen. Sadece bir kaç gün sürdü mutluluğum. Kırdım zincirlerimi. Bıraktım inadı. Ama ne oldu? Şapa oturdum. ZOR DEĞİL. hata en kolayı hayal kırıklığı. Sen öyle bir adam değildin. Birinin kolunu tutunca bırakmazdın. Ya da öyle görünüyordun. Neden aklıma geldi derseniz, onu bugün gördüm. İyiydi,hali vakti yerinde. Acelesi var gibiydi. Nereye yetişiyordu acaba? Aman bana ne ki? Hiç benim olmamış ki zaten. Zaten içimi darmadağın eden tek kişi o'ydu.
 Gözükmek istemedim. Hemen kaçtım, umarım görmemiştir.Neden bimiyorum. Kimse bilemez ki susar durur. Sen de bilemezsin. Umurunda olmadığın kişi seni görünce yine çok da umurunda olmaz ama insan farkındalık istiyor. Keşke farketsen. Keşki o gözlerin bana yine anlamlı baksa. Neden böyle olduk ki? Aslında asıl soru bunları içimde neden ben de farketmedim,nasıl döküldü içimdekiler. Dökülse de gitse keşke. Adımı hatırlamayan kişi umurumda olması.. saçma olmalı. SAÇMA.

18 Nisan 2013 Perşembe

Ağlamak,zayıflık mıdır sizce? Zayıf mıyım sizce? Yoksa kimse için üzülmeye değmez mi dersiniz. Değer veriyorsa insan,şaşkınsa bir de karşındakinin yapıyor olduğuna,baskı altında hissediyorsa hele,bırakın ağlasın insan.
Keşke herkes herkese göre hareket etse,keşke bir taraf daha baskın olmasa. Olursa olmaz çünkü,içinizde büyür çünkü. Daha sonra patlarsınız,anlamsız kalır. Ağlayacakken tutarsın ya kendini,etrafından saçma sapan tepkiler gelmesin diye. Sonra, uzaklaştıktan sonra oradan, tutamazsın ya kendini, ne de aciz hissedersin o zaman. Bunu yaşıyorum,sık sık. Sizce insanlara 'beni ağlatın' sinyali mi veriyorum? Yoksa olayları büyütmeye mi meyilliyim? Çok mu neşeliyim? Çok zorlarına gider insanların?  Herkes soğukkanlı olamıyor. Kimine bağırırsın sonra karşılığını alırsın , ama kimine bağırırsın susar kalır. O susar ya  daha fazla bağırırsın. Bir düşünsene neden susuyor? Bir düşün. Asıl onun boşluğuna gelirse karşınızda ağlamamaya çalışırken sarf ettiği kelimeler sizi beyninize bir bir kazınır.İsterseniz hiç umurunda olmasın. Suçluluk duyar, bir insansa eğer.
Uzaklaştım. Neden mi? Sevmiyorum. Beni ağlarken görmeyin. Elbette uzaklaşamadığım zamanlar oldu ve ağladığım damga vurulan tek şey tatlı gözükmek oldu. Nerede kaldı benim dertlerim?
Derdimi dinleyen insanları bu yüzden arıyorum zaten. Eksikliği çok kötü. Çok çok kötü.

17 Nisan 2013 Çarşamba

Öyle günler geçirir ki insan bazen. Yapayalnız. Hiç kimsesi olmaz ve sanki şu ana kadar olmamış gibi. Bir gün gelir bazen,insan kaynar çevren,neşe kaynar,düşünürsün o kötü günleri nasıl atlatabildiğini  işte o zaman gurur duyarsın kendinle,işte asıl o zaman değerlenir güzel günler.Şimdi bakıyorum kendime. Kahvem var yanımda. Sütü az biraz. Geceleri pek gitmez yumuşak kahve, kahve yalnızlık ister çünkü. Yalnızlığın yumuşak hiç bir yanı yok çünkü. Etrafımda kimsecikler yok. Ama dostlarım var yarın olacak. Ve biliyorum. Beni yüzüme tebessümü yerleştirenler olacak dostlarım. Bazıları üzecek. Ama onlar da mutlu etti zamanında. Bakın nasıl denk geliyor düşünceler. Hiç bir zaman bir olamaz insanlar. Olmak zorunda da değildir bence.
 Ne zaman nefret ettiklerime baksam farkedilir yüz ifadem. sorarlar 'ne bu kin?'. elimde mi sanki nefret etmemek. Çünkü öyle baktıklarımdı zamanında yüzüme tebessümü yerleştiren. Elimde mi?

KADIN… (devamı)



Belli ki kadın gülümsüyor. Ne zamandır böylesine mutluydu. Unutmuş kadın mutlu olduğu günleri. Sanırsa lise yıllarıydı. Zaten 24 yaşında idi kadın. Genç ve güzel. Sakınırdı kendisini kadın çevreden. Üniversite hayatında tek amacı okulu bitirmekti. Ailesi yanında idi ama fiilen. Mutsuzdu kadın, ağırbaşlı görünüşü altındaki gençlik heyecanını hiç dışarı vurmazdı. Ah be kadın. Bazen o kadar ağırbaşlı gözükürdü ki, rektör zannedilirdi. Neyse ki şimdi öyle biri vardı ki içini görebilecekti kadının. Güzel kadının güzel iç dünyası. Olduracaktı kadın olmasa da. Bırakmayacaktı peşini bu sefer. Zaten sevdirirdi kadın kendini. Bir bakışı öldürebilirdi insanı. Saçlarının kokusu yeterdi adama. Bir savurdu mu ihtişamla şaçlarını, o adam hapis olacaktı zaten. Tabi kadın bu kadar özgüvensizken nasıl yapacaktı. Nasıl olacaktı?
Hâlâ oturuyor kadın. Kararlı, belli ki kafe kapanana kadar bekleyecek. Bu beklenirdi zaten kadından. Kaç senedir mutsuzdu kadın. Kaç senedir bu anı bekliyor? O umutsuz ilişkisinden sonra kaç gece saydı mutsuz ve yalnız? Hakkıydı kadının beklemek. Gurur mu nerde? Gurur o kadının zerresinde yoktu. Olmamalı da zaten. Gurur kime mutluluk getirdi aşkta? 1. Kahve,2.kahve,3.kahve, 4, 5, 6... kafede tek kalana kadar oturdu kadın, hâlâ bekliyor.  Ama bir an bile sıkılmıyor kadın. Kendi kendine gülümsüyor. Utanmasa kahkaha atacak kadın. Arkada bir hareketlenmeler oluyor, irkildi kadın. Dikkatlice, belli etmeden inceliyor kadın. Adam gözüküyor hafiften. Sanırsa kasaya doğru geliyor. Kalbi çarpıyor kadının. Bu his çok farklıydı. Çıkacak mıydı yerinden?
Kahvesinin son yudumunu titreyen dudaklarına götürüyor kadın. Çantasına uzanıyor ve cüzdanını çıkarıyor. Adam kasaya ulaşıyor. Kadının kafasını doğrulttuğunda görüyor adamın güzel yüzünü, tekrar âşık oldu kadın,  tekrar tekrar. Göz göze geldiler ardından. Adam fark ediyor ki tek müşteri kalmış. Saat 17.00 suları. Kafe kapanacak belli ki. Ama kadının ayılması gerekiyor şu an da. Adam konuşacak, başka çaresi kalmadı çünkü ve adam der ki:
‘’ Bir kafede tüm gününüzü geçirip öylece oturacak kadar yalnız olmamalısınız.’’...DEVAMI GELECEK…

Merhaba,


Zaten güzel olan her şey zordu. Kimimiz kolayı seçip vazgeçti, kimimiz bekledi durdu, kimimizse harekete geçti. Kim kazandı biliyor musunuz? Hiç kimse, bu üçünden hiç kimse. Vazgeçenin içinde kalan ukde onu tüketti, bekleyen karşındakini mutlu etti, mutlu olamadı, harekete geçen de geçtiğiyle kaldı. Ama pişmanlığa gelince ne olursa olsun ilerleyendi kazanan. Korkmayın denemekten, beklemeyin, imkânı varsa olacaktır zaten beklerseniz başkaları sahip olur. İçinde ukde kalan yine siz olursunuz. Harekete geçin baktınız olmadı sağlık olsun deyip boşverirsiniz. Olacak olan dün olmadıysa bugün olmuyorsa yarın olur. Neden kaybediyoruz sanıyorsunuz? 

16 Nisan 2013 Salı

KADIN.


Bir gün, sıradan bir haziran sabahı. Güneş saat 6:00 suları kendini ihtişamla sergilemeye çalışıyor. Dışarısı hafif sisli. Ağaçlardaki yapraklar çiçeklerin gölgesinde kalmış. Yerler hafif nemli ama çıplak ayakla yürümek en güzeli,  nazikçe çıkarıyor kadın sandaletlerini, yürüyor. Sadece yürüyor. Biliyor ki dertsizlik de kötü, her insan gibi kendine bir bela bulma peşinde, etrafındakilere bakıyor,  bakıyor bakmasına da, kim bu yabancılar? Ailesini terk etmiş o güzel kadın. Özgür olmak için, kendini hissetmek için. Şimdi ne oldu peki? İşte şimdi o özgürlüğünde kaybolma vakti. Yavaş yavaş yalnızlığın tadı acı gelir kadına. Yavaş yavaş öldürür içindeki umutları kadın, kendi vicdan hesaplamasını yaparken hala yürüyor kadın, kumral, yeşil gözlü, upuzun kirpikli kadın. Alımlı hoş ama zor kadın. Hayatında sadece bir ilişkisi olmuş, sevmemiş, sadece denemiş belki sever diye başlamış, sonra ölüm gibi gelmiş o adama katlanmak, soğumuş.  Şimdi onu bu çukurdan kurtaracak tek bir şey aşk, altı çizilmeli ki sadece bir ilişki değil. O kadını sadece aşk kurtarır. Aşk çözer içindeki suskunluğu. Ama umudu kalmış mı deseniz, cık. Umutlarını öldürürken aslında kendini de öldürmeyi planlar. O güzel kadına aşk gerekiyor şimdi, eğer şimdi aşkı tadarsa bir daha bırakmayacak. Çünkü biliyordu ki şimdi aşk onun sadece yeni bir ilişkiye girmesine umut olmayıp onun hayatını kurtaracak.
Tabi o kadar da yürümeye niyetli değildir. Bir kafe vardır yaz günleri gittiği. Orada çok güzel kahve çıkar her gün. Bağımlısıdır adeta kadın. Bir de yanına serin yaz tatlısı. Ne de güzel gözükür son paragrafta anlattığım, önceki paragrafı okumasanız bu güzel kadının zoru ne dersiniz. Ama o kadındır asıl insanların ne zoru olduğunu anlamayan, kiminizin ailesi yanında değil- yani hayatta ama yanında da değil- ? Mutlu olmalı bu güzel kadın. Bir rüzgar gelir arkasından. Hoş kokulu sarhoş edici bir rüzgar. Yudumluyorken kahvesini, kasaya doğru giden boylu poslu bir adam. Yüzünü görmesine gerek yoktu. Zaten sarhoştu kadın, aşık olmuştu. Sanır ki yüzünü geremeyecek adamın. Adam kasadan arkaya geçti, belli ki içinde bulunduğu kafenin sahibiydi. Ama umrunda değildi kadının, artık umudu vardı yaşamaya, o kaçış planlarını bir anda siliveriyor kafasından, olabildiğince hızlı. Acı çekmek istiyor kadın. Huzurlu bir acı…… DEVAMI GELECEK….

Merhaba,
Neden bu insanlar elinde olanlarla mutlu olmayı bilmez. Bakıyorum çevreme, herkes sanki eksik, mutsuz, sıkılmış. Sıkılmayı kendine şart edinmiş insanlar dolu. Memnuniyetin süresi ne kadar? Hevesin kaçana kadar mı yoksa daha iyisini görene kadar mı?  Bir de sadece kendileri için odaklanıyorlarsa, deme onların memnuniyetsizliklerine. Samimiyetsizliğe doğru yol alan o ruh halleri. Yapmacık tebessümler, hatta kahkahalar. Ben mutluyum sinyali vermeye çalışan acizlik abidesi. Biz körüz zaten.
    İnsanları tespit etmek, gözlemlemek sandığınızdan daha keyifli. Bir bakarsınız ki birlikte arkadaşlık edip dertlerinizi paylaştığınız insanlar aranız bozulduğundan gözlemleyince aslında ne kadar salaklık ettiğinizi fark ettiniz o dakikalar. Ama üzülmeyin. Çünkü onlar az önce bahsettiğim mutluyum sinyalini vermeye çalışan insanlar.

15 Nisan 2013 Pazartesi

İlk olarak...

Merhaba,
Ben boşluklarımın içinde kaybolmuşum,durmak istemiyorum yerimde,halim vaktim de yerinde.Neden mi bekliyorum? Sevdiklerimi bekliyorum,benim gibi bıksınlar birlikte gidelim buralardan;
Sevdiklerimle,sevdiğim şehirde,sevdiğim meslekte,sevdiğim adamla olmak,ne de güzel.
Kaybedecek birçok şeyim olsa da.Belki yağmur yağar her gün.İçime kapanır dururum belki.Ama kaybedeceklerim var benim,umutlarım var,hiç bitmeyen şarkılarım,tekrar tekrar ağladığımm filmlerim,her şey birikiyor benimle içimde,iyisiyle kötüsüyle.Bıktığım usandığım o iğrenç diyaloglar yok,sadece kaybetmeye korktuklarım var,sadece beni kaybetmekten korkanlar yanımda,ne de güzel.Güzel de karşıma hiç mi engel çıkmayacak? İnsanız biz.Kim tam burada.Kimin içinde nefsinin engel olduğu kötü ruhani istekler yok.Biz böyleyiz,bizi biz tüketir biz yıkarız hayallerimizi,sorsanız hepimiz iyiyiz?