Tepki veremedi kadın, çünkü izleniyordu. İçindeki hisleri
size şöyle izah edeyim;
Her saniye hissettiğinin bin katını hissediyordu o sıralar.
Geçmişi bomboş bir sayfadan ibaret olan bu kadın, her hecesinde büyülendiği bir
roman yazıyordu sanki. Başına gelenlerin bu denli doludizgin olması canlı
tutuyordu ruhunu. Kuzuların sessizliği bozulmuştu. Güzelliğinin külfeti
bitmişti belki. Karşıma bu kadar ince
düşünen biri çıkmamıştı diye düşündü. Zaten öyle değil midir hep? Her aşık
oluşunda farklı bir tahta oturtur kadınlar erkekleri. Aşık olan kadın, erkeklerin kalıplaşmış
içgüdü ve düşüncelerini siler kafasından. Başlıyordu işte kadının sarhoş
oluşları. Bu kadının istisnai bir durumu vardı elbet. Bu kadın, her yönüyle
yalnızdı. Yani kaybedecek hiçbir şeyi yoktu. Kadının tek dostu…. Dost diye
nitelendirebileceği bir nesne bile yoktu. Nedeni yoktu. Sevmek için, benimsemek
için. Ne de iyi olmuş değil mi adamın hayatına girmesi? Gereksiz bir şekilde
küstüğü aynalara gülümseyerek bakacaktı artık kadın. Bu yazıyı okuyorsan ve
erkeksen sana bir tavsiye. Sevdiğin kadını gülümset. O gülümseyince daha güzel
oluyor, bunu en iyi sen biliyorsun.
Gülümsedi kadın. Ardından adam. Ne olacağı belirsizdi belki.
Belki boşuna umutlanıyordu. Bilemezdi. Tek şeyi biliyordu kadın. ‘’Bugün
üzülmek için fazla güzel.’’ Arka kapıdan geliyordu adam. Elinde tepsi
vardı. Tepki verme, sakin ol, önceki gibi davran, gülümse ama içinden geldiği
gibi değil, öyle yaparsan rezil olursun,
yaklaştı, rahatla bayan R rahatla…
‘’ Seçmeniz için fırsat bırakmadığım için beni affedin ama
bugün benim spesyelimi takdim etmek isterim size.’’
Sen nasıl bir adamsın.
Bu dünyada senden bir tane daha yoktur, adım gibi eminim. 24 yıl yüzüme
gülmeyen bahtım büyük final hazırlamış bana sanki, diye düşündü kadın, evet
sadece düşündü. Bu kadını biliyorsunuz işte. Söylemez her şeyi herkese.
Sakınıyor belli etmemeye çalıştığını. Ama bilmiyor ki yemyeşil gözleri her şeyi
belli ediyor. Adamın kadın hakkında tek bildiği en sevdiği şeydi ‘‘gözlerinin
dürüstlüğü.’’
‘’Teşekkürler, bu tabak herkese böyle şekilde mi gidiyor
merak ettim. Fazla sayıda farklılık sıradanlıktır çünkü.’’ dedi kadın.
‘’ Hayır, kalbimden, aklımdan ne geçiyorsa döktüm
bu tabağa, umarım tadı da dizaynını beğendiğin kadar güzeldir.’’ diyerek ve
afallatıcı gülümsemesi orada bırakarak uzaklaştı adam.
Tabağın üstünü inceleyince adamın hobi olarak Van Gogh’luk
yaptığını düşündü. Çikolata sosuyla kadının portresini çizmişti. Eksik olan tek
şey gözlerinin yeşiliydi. Ayrıca tatlının da mükemmel olduğunu tabaktan
anlamalıydı. Evlensek her akşam
yemeğimizde rencide olurum sanırım, diye düşündü. Gitmesi gereken bir evi
olduğunu unutacak kadar dalmış meğerse kadın. Kahvesini aslında pek de acele
etmeyerek bitirdikten sonra hesabı ödedi kadın. Sonrasında ise tahminince binlerce
saat sürecek olan hazırlanma sürecini başlayacaktı.
Eve giderken planını yapmıştı çoktan. İlk önce evi
temizleyecekti. Şöyle kullanılan bütün odaları banyoyu mutfağı temizleyecekti
dip köşe. Belki içeri girerdi. Evinin kötü gözükmesini istemiyordu.
Eve vardığında saat 9:00 du. Duş alıp biraz dinlendi.Uyandığında saat 13:00 idi.
Adamın kağıda yazdığı şeyi anımsadı kadın.’’Bu arada en sevdiğim renk kırmızı.’’
Yani ‘’bu gece kırmızı giyin.’’ demekti bu. Apar topar dolabının kapağını açtı.
Bakındı, bakındı, bakındı. Ve çıkıverdi ‘Giyecek hiçbir şeyim yok! ’’ cümlesi ağzından.
Dolabını görmelisiniz, yığınla elbise vardı. Kadınlar işte. Hemen üstüne bir
elbise giydi, çantasını alıp apar topar çıktı kadın evden.
Nasıl bir elbiseyi beğenebilirdi bu adam? Tanımıyordu ki
adamı. Sahi? İsmini de bilmiyordu. Adam da kadının. Bu büyük sorunu hiç düşünmedi.
Belki çok önemli olmadığından. Mağazaların olduğu sokağı dolaşıyordu. Gözüne
sadece bir elbise çarpmıştı. Hayal edin, siz okurken ediyorsunuz ben yazarken.
Ön tarafı tamamen kapalı ve sırt dekoltesi olan dizlerde,üstüne oturan bir elbise, can alıcı
demeyelim de masum bir kırmızı. Bu elbise onun olmalıydı. Butiğe adım atar
atmaz elbisenin bedenini isteyip kabine girdi. Aynaya bakmak için çıktında butikteki
tüm gözler kadına çevrildi. Tabiri caizse gökyüzünü andıran güzelliği denizin
yansımasıyla parıldıyordu. Açık kahve bukle bukle dökülen saçları yemyeşil
gözleri ve kırmızıyla bütünleşmişti. Gözlerinin rengi o kadar berraklaşmıştı ki
hiç makyaja gerek yoktu. Arka taraftan bir kadın.
‘’Senin için dikilmiş bu, ay pek de yakıştı. Kaç yaşındasın
sen?’’
‘’24 efendim.’’
‘’Tüh benim oğlum vardı, pek yakışıklıdır, ama çoçuğum 20
yaşında, ne kadar da genç duruyorsun maşallah sahibine bağışlasın tü tü tü tü.’’
Böyle şeyler hep oluyordu kadının ömründe ama bu sefer daha
bir memnun oldu. Kendini keşfetmemişti henüz. Üstünü değiştirdi. Kasadaki
kadına ‘’Bunu alıyorum, yalnız sizden bir ricam olacak, bu elbisenin altına ne renk giymeliyim?’’
‘’Nerede giyeceksin?’’ Doğru ya. Nerede giyecekti, Adam onu
nereye götürecekti. Bilmiyordu. Bir şey söylemek zorundaydı. Uydurmakta
zorlansa da;
‘’Aslında sade durmasını istiyorum. Yeri sürprizmiş.’’
‘’Zümrüt sana da elbiseye de çok yakışacak, iyi günlerde
kullan. 249 lira.’’
Kadın kartını çıkardı cüzdanından. Ödedi. Ve çıktı. İlk defa
ne yapacağını bilemiyordu kadın. Afallamıştı. Koca hayatında ilk defa
afallıyordu üst üste defalarca. Ve daha çok afallayacaktı. Kadının dediği gibi
zümrüt renkte mat bir topuklu ayakkabı ve zümrüt bil kolye aldı. Kolyeleri çok
severdi kadın, küpe sevmezdi, yüzüklere karşı ise zaafı vardı bu güzel kadının.
Canı çıkmıştı dolaşırken, daha çok işi vardı. Eve vardığında
mecali olmasa da bütün bir evi temizleyiverdi. Saat de 19:00 olmuştu, 10
dakikada duştan çıktı. Saat 19:10. Elbisesini giydi. Ayakkabısını giydi.
Kolyesini ve anneannesinden kalan zümrüt taşlı -ailede kopamadığı tek insan- yüzüğünü
taktı.19:30.
19:40.
19:50.
19:51.
19:52.
19:53.
19:54. Şimdi
heyecandan öleceğim.
19:55…56..57..58…59. zırrrrrrrrrr!!!!!!!!!!!!!!
...devamını elbet gelecek...