Blogger Tips and TricksLatest Tips For BloggersBlogger Tricks

27 Haziran 2014 Cuma

Öyle.

İntihara meyilli olan ruh halimden hepinizden çok nefret ediyorum.

Bir şekilde hayatımın içine etmelerine göz yuman anlayışımdan,

Ellerimi üşüten yalnızlığımdan hayalinle kurtulmaya çalışan bileklerimden,

Bir şekilde o kapıya gelmenin umuduyla bakan gözlerimden,

Evet. Senin gözlerine hala aynı avarelikle bakan gözlerimden.

Her seferinde yıkılan ve acıta acıta yeniden kurduğum hayallerimden,

Ölecek kadar büyük acıları kendime pay biçmekten,

Hani olur da gelirsin diye her gece sana bize dua etmekten,


Kurtulduğum bütün pişmanlıklarımı yeniden yaşamaktan,

Bir zamanlar çok çok övündüğüm kişiliğimi seninle olmak pahasına harcamaktan,

Senin hatalarını bir şekilde hor görüp kendi yanlışlarımı büyütmekten,

Ben hayatımda olan biteni sana yormaktan nefret ediyorum.

Bittim ben.

Uzatmaları oynuyorum.

Yaşım genç, ruhum ölü benim.

Sen benimdin,

Şimdi ise kimseninsin.

Sen, kimsesizsin.

Korkuyorsun bundan, ölümden daha çok korkuyorsun.

Benimle olmaktan korktuğun gibi.

Ve ölüm gibi gelen yokluğunu hafifletecek şeylere başlarım 
belki.

Ben kötüleşirim.

Ben de korkuyorum yalan değil.

Ama sadece kendimden.

İster affet, ister inkar.

Ben büyük kaybedenim.

Sense burada bir piyon,

En büyük aptallığımsın.

Sen

Bundan böyle

Susacaklarımsın.

24 Haziran 2014 Salı

Joseph.


Bulamıyorum Joseph.
Bulamıyorum ölümü günahsız.
Joseph çare yok.
Çaremin bedeli çaremden vefasız.
Gelsen görsen halimi
Süzsen acılarımı boynumdan aşağı
Nefes olup gelirdin.
Nefesim olurdun apansız.

Joseph öldür beni.
Joseph çaresizim.
Görmüyor musun?
Ölüyorum her güldüğünde
Yoksa sen de mi razısın böylesine
Böyle ulu orta bir ölüm mü yakışır şu aynadaki sıfatıma
Joseph yalan söyleme
Ölümü en çok ben hakettim
Gitmek yakışmadı Joseph tenine
Bitmek yakışmadı bize, bitmesin.
İnancımız ateşlenmedi sönmek uğruna
Joseph kaybettik
Aç gözlerini.
Biçare halimin tamamını yansıtamam sözlerime
Korkağın tekiyim ben.
Olur da kaldıramazsan bana olanı biteni
Bittiğimizle kalırız, dayanamam böylesine.


Joseph, korkuyorum.
Bana beklemenin güzel bir yanını söyle
Söyle ki bir iki vakti daha atlatayım
Josep karanlığımsın benim
Siyahım hayrandır sana.
Siyahına hayranlığım gibi bir nebze.
Konuş Joseph
Çekinme.
Tanırım seni.
Ölsen de sen bir ucundan yaşatırsın benliğini
Gitsem de tutarsın kolumdan.
Joseph muhtacım.
Joseph bu insanlar gülüyorlar
Bu insanlar sarhoşlar, aylaklar.
Aylaklıkları bırak artık.
Joseph ben senin özüne muhtacım.
Sabahın bir vaktinde bulutlarda gördüm gecenin seyrini
Joseph bak, gene biraz sen kalmışsın gecede
Kokun bana millerce uzak.
Joseph gül diyorsun bana.
Joseph gülemiyorum.
Joseph tutamıyorum sözümü.
Acılarım neşelerimi alıp götürmüş
İsyan dolu bir iki satır daha okudun üzgünüm.
Bu satırlar Joseph.
Bu satırlara iyi bak.
Beni anlaman en büyük neşem benim.
Joseph bekleme artık.
Bekleme, gülmeyeceğim.

21 Haziran 2014 Cumartesi

Meziyet.

Mutlulukla ilgisi olmayan bir huzur yaşıyorum. Ümitsizlik değil sadece inanç kaybı, bir kısmı olan bitenden. Sonra bu huzuru kaçıran şeyleri kovuyorum. Bir nevi sigorta gibi işte bilirsiniz. Yardımı oluyor tabi ki uzaklaşmak gecelerden. Gecelerin ünü şairlerin yurdudur. Kimileri hüznünü sever gecelerin kimileri aynı tende oluşunu insanlarının. Kimileri sokaklarını sever tanımadığı seslerin arasında kaybolurlar. Kendini kaybetme hissine de ulaşmalı insan. Tanımadığı kimliklere bürünmeli. Dışarıdan izlemek için kendini. Nasıl göründüğünü görmeli. Neler yaptığına bakmalı her adımında. Aslında kendine gelmek için kendini kaybetmeli. Mastar eklerini kaldırıp gereklilik ekleri koymak kolay geliyor cümlelere farkındayım. Olmaz da olursa bi iki cümle kazınsın aklına, bir yerlere. Ne yaşadıysam görüyorum anımsıyorum bu sayfalarda bu dizelerde, ne hissettiysem. Sonra oradaki gerekliliklere bakıyorum ve şu sonucu çıkarıyorum. İnsanlara her zaman bir takım seçenekler sunulur ve onlar her zaman yanlış olanı seçerler.
  Daha önce hiç olmadığımız kadar yaşlıysak bir önceki andan, beklemenin kıymeti kaç misli çarpılmalı hayatımıza kıyasla?
Beklemek azizim.
Büyük meziyet.
Kimi zaman,
Büyük eziyet.
Kimse için değişmemeliysek ortalama şu 70-80 yıl içerisinde, bu sadık kalmak demek kendine. Ki hayatımızda neyden pişman olduysak değiştiğimiz içi oldu, biliyoruz. Birileri giriyor hayatımıza ve sevmek mecburiyetinde kalıyoruz yalnızlığın yaradana mahsus olduğuna inanaraktan ve sadık kaldıkça kaybediyoruz her seferinde. Zırvalıktan başka bir şey değildir insanların ağzındakiler. Bir mavimiz vardı, laçkalaştı ağızlarında. Bir içtiğimiz çayımız vardı, onun bile tadı değişti hayli sıradanlıktan. Böyleyizdir. Siz, böylesiniz. Yapınız bu. Yapılacak en iyi şey kabul etmektir bunu. Ve tükenene kadar tüketmektir sabrı, takati.
Esen kalın, üşütmeyin. 

19 Haziran 2014 Perşembe

KADIN....(devamı)

Biraz dinlenmek için yattı kadın. Düşünmekten uyuyamadı.Döndü durdu. Nasıl olurdu? Kafasında düşündüğünden başlı başına farklı bir adamdı bu. Kendi halinde, hiç evlenmemiş, geçmişi pak biri olarak düşündü bu adamı hep. Gerçi hepimiz bu kadın gibi değil miyiz? Neyin ne olduğunu irdelemeyiz, körü körü masum biliriz, sonra halının altındaki bütün tozlar ortaya dökülür. Esasında saflık karşıda olmaz suç yapanın değil bizlerin, suç uyuyanındır.

Bilmesi gerekiyordu bu kadının en başında her şeyi. Belki de böyle olursa gerçekten ikisi de birbirlerinin gözlerinde geleceği görürken aynı zamanda gülen yüzlerinin altındaki hüznü de hissediyor olacaklardı. Her şeyin farkında olduğuna emin de değildi üstelik. Bunu ondan öğrenmeyi istemeyecekti. O gelip anlatacaktı. Öyle planlıyordu.

Kitaplıktan o sıralar okuduğu kitabı aldı. Kitap her gün orada bulunmasına rağmen hayli özlediği İstanbul'da geçiyordu. Her zaman okuduğu kitaplara göre şekillendirirdi hayatını. O sıralar ne okuyorsa kendi hayatına bağlardı. Düğümlerdi. Ve bir adamı anlatan bir kitaptı bu. Tuhaf bir adamı. Çözülmesi zor adamı. Ve bu sıralar kadın için hayli mühim oluverdi bu kitap. Birden Poyraz bu kitabın baş karakteri oluverdi. Henüz bir kaç sayfa okumasına rağmen sanki onu anlatıyordu kitap. Şaşkınlığına engel olamadı. Ve hayal etti kadın kitabı yarıda kesip. Durduramıyordu kadın, düşünmeden edemiyordu. Aynı evde yaşadıkları düşüncesi sardı kadını. Benzer yaşantılara beraber uyandıklarını düşündü. Kitapta okuduğu 9. ve 10. satırdan olsa gerek. Nefesi kesilir gibi oldu. Aynı kahvaltıyı yapıyorlardı. Güzeldi. Sanki ruhu yeniden çiçekleniyordu. Hayatı güzelleşti kadının birden. Kazaydı, geçmişti unutuverdi. Hayalleri yaşatacaktı onu. Her kötü şeye rağmen. Hayatında ilk defa yaşıyordu bu hissi. İlk defa aşıktı. Karamsar olamazdı. Her çıkmazda geri dönüyordu. Aşmazsa yerinde sayacaktı.

Bunları kurarken kafasında dalgınlığını çalan zil bozdu. Asla zamanı değildi. Giyindiklerinden utandı kadın. O her haliyle dikkat çeken kadın özgüvensizdi. Ama bu sefer açacaktı kapıyı. Bu ikinci gelişiydi. Dinlemek istiyordu. Kapıya gitti. Delikten baktı. Eşofmanları çoktan çıkarmıştı. Günlük giydiği açık renk pantolon ve kot gömleği vardı üstünde. Ne giyse yakıştırıyordu, etkileniyordu.

Aşık olmak kör olmaktı. Bütün olumsuzluklara gözlerini kapamaktı. Bakakalmaktı aşk. Hayran kalmaktı. Birbiri için yaratılmaktı aşk. Bir şekilde dizilmekti kapıların arkasına ama yan yana. Bekletmedi kadın açtı kapıyı. Adamın suratında bir gülümseme belirdi kadının o hali karşısında ve tekrar telaşla doldu yüzü, bir şey söyleyecekti. Ama hazır değil gibiydi. Kadın ne diyeceğini şaşırdı ve;
''Üzgünüm, kafeye gelmek için tereddüt ettim bu sabah, gerçi dışarı da çıkmadım hiç.''
''Biliyorum, Mila. Ben sana anlatacaklarım için tereddüt ettim asıl. Bu yanlış, olmamalı. Bilmelisin en başından en ince ayrıntısına kadar, tozpembe değil her şey emin ol. Karşındaki insan bu kadar masum değil. Üstünü değiştir hadi, bekliyorum.''
''Ne için değiştireyim, kafeye gelmek istemedim bugün ve gelmeyi de düşünmüyorum.''
''Kafeye değil, görmen gerekenler var.''.....devamı gelecek......

16 Haziran 2014 Pazartesi

Siyah.

Yaz akşamlarına yakışır bir hüzün bu
Böyle meltemde kızıl bir tablo gibi
Böyle perondaki yıllanmış trenler gibi
Ellilik bir plak takılmış, sonsuza sarmış gibi
Sokaklar sıcacık, hepsi yabancı insanların
Hepsi ıssız
Hepsi asılsız
Hepsi işsiz güçsüz
Bizim gibi.
Sana anlatmak vardı şu akşam saati Tahir'i Zühre'yi
Sevmezsen masalları eğer
Gerçeklerimiz var boyna yakan ciğerlerimizi
Anlatması zevkli değil bilirim
Anlatması zor anlatması yıpratır
Yaşaması bin misli.



Ama söyleyeyim ben baştan
Siyahım ben, simsiyah.
Kapkaradır gerçeklerim.
Günahlarım birikmiştir kıyıda köşede
Sık sık rastlarsın her adımında.
Rediflere olan zaafım şiirimin her satırında
Acım eseridir gelmeyişlerinin
Siyahım senindir.
Kararmasın ellerin
Yaradır ellerin senin
Yaralıdır için
Karalıdır geçmişin
Kim bilir kimler değdi kalbine
Kim bilir kimleri sevdin zannettin
Ben siyahım işte, simsiyah
Birileri gelir gider unutulur
Sevmek sevilmekle buluyorsa karşılığını
Özlemek dünyadaki en büyük kuruntudur.

3 Haziran 2014 Salı

Sevmeksizin.

Yıldızlar kalabalıktı bu gece
Gece bir o kadar senle dolmuş
Hayaller sabit
Gerçekler kapatamamış güneşimizi
Bir bir salınırken mehtapta silüetimiz
Yorgun göz kapakların yansıtırdı güzelliğimizi
Öyle hazıra da konmadık halbuki
Yorduk yorulduk
Sorduk sustuk daimi bir inançla
Bitap düşene kadar ittik çukura
Sonra güldük ağlanacak halimize
Sahi, neredeyiz şimdi?
Şiirler yazılıyor adımıza besbelli
Lakin nerede o şiirler?
Nerede cümlelerim?
Ulu orta yazmışlarsa her şeyi
Nerede senin aylaklığın?
Yoklar.
Gizlenmişler.
Sesleri yok,
İzleri yok,
Dizleri çok kanamış
Susmuşlar.
Ağlamaksızın
Sevmeksizin gitmişler.






Yağmurlar yağdı bu gece
Göremedin değil mi?
Düşmedi, değmedi tenine
Ben sırılsıklam olmuşum
Nedir bu uzaklık?
Bulutlarımız bir değilken
Gökyüzümüz tenlerimize iki yüzlü.
Nedir bu kargaşa?
Çok mu yıpranmışız?
Gök gürültüleri söylemediklerimiz mi olmuş birden?
Yağmurları göremeyen sen
Nasıl olur da duyuyorsun şu gürültüyü?
Zehir zemberek gecelerimi aydınlatan ay
Nasıl da sığınmış bir olmayan bulutlara?
Kalbim
Nasıl da sarmış senin gölgeni?
Yok.
Ellerin uzak bileklerime
Gözlerin uzak parmak uçlarıma
Lakin hayaller sabit,
Hala.
Güneş ise
Yine kapatacak gerçeklerimizi.
Sense,
Hiç olmadığın kadar,
Benimsin.


1 Haziran 2014 Pazar

KADIN...(devamı)

Kadın yarım yamalak uykuyla başladı güne. Gece sürekli uyandı. Tekrar uyuması yarım saatini aldı hep. Düşünmekten kafayı yiyecekti.Neler yaşadığını merak ediyordu adamın, neler yaşattığını daha çok. Ne yapmalıydı o halde? Doğruyu mu yapmalıydı? Hissettiklerine kulak mı vermeliydi? Doğru neydi? Her şeyi öğrenmesi gerekiyordu. Saat 6:00 idi. Yürüyüşe çıkası yoktu. Kafeye gideceği belirsizdi. Yataktan kalktı. Perdeyi araladı. Adam o anda evden çıkıyordu. Belli ki o yürüyüşe çıkacaktı. Bağcıklarını bağlıyordu. Adam kafasını kaldırdı. Bir an için çok ürktü kadın görüldüm diye. Ama atlatmıştı. Adam gidiyordu. Ama nereye? Kadının evine doğru geliyordu. ''Pes doğrusu. Üstüme başıma bak. Nasıl gelebiliyor öyle apansız? Ne yapsam bilemedim ki şimdi. Uyuyor numarası yapmak en mantıklısı.Evet evet başka yolu yok.''
    Evet açmayacaktı. Ama yine de gitti o kapıya. İksi de kapının iki tarafındaydılar. Delikten adama baktı. Adam hayli kararsız, sıkıntılı. Belli ki onun da uykusu bölünmüş bütün gece. Elini zile götürdü. Çalmadı. Geri çekti elini. Sonra tekrar götürdü. Gene çekti geriye. Belli. Cesareti yoktu. Korkuyordu. Geri döndü. Biliyordu kadının böyle yapacağını. Aslında kadının karakteri belirgindi. Asıl belirsiz olan adamın nasıl biri olduğuydu. Adam uzaklaştı epey. Gözden kayboldu sonra. İçeri geçti.
      Kadın kendine kahve yaptı. Hep kafede içerdi. İster istemez hayal etti. Adam kahveyi yapıp onun yanına getirdiğini düşündü. Güzeldi. Hayalleri onu diri tutuyordu gerçeklere rağmen. Prensibi bu olacaktı hep. Her şeye rağmen hayal kuracaktı. Kahvesini aldı, salona geçti.  Televizyonu açtı. Kanalları gezdi. Hepsi sıkıcıydı. Kapattı. Bilgisayarı açtı. Adamın adını soyadını biliyordu artık. Araştırdı. Bir takım haberlere bile konu olmuş bu adam. Adam meğerse alanında ünlü bir chef imiş. O tatlıları yapmasından şaşmamalıydı bu duruma. Hepsini okudu. Başarılı bir adamdı. Ona dediklerini hatırladı kadın.

''Aslında böyle daha hoş geliyor bana, yoksa merak etmediğimden değil, sadece bu gibi şeyler olmadan hissedilen şeyler daha gerçek. Mal, mülk, şan, şöhret hiçbiri sevgiyi pekiştirmez,sahteleştirir.''

Sevmişti bu durumu. Adama zaten kokusunu duyduğunda tutulmuştu bu kadın. Gözü görmezdi ki şanı şöhreti. Hem ihtiyacı da yoktu. İstanbul'da en iyi yerlerden birinde Kadıköy'de güzel bir evde yaşıyordu. Arabası vardı. Tek başına lüks içinde yaşıyordu zaten. Tek sıkıntısı yalnızlığıydı. Birinin olmaması değildi bu. Birinin kendisinin yanında olmamasıydı.
      Daha da aşağıya indi. Bir haber ama başarısından dolayı değildi bu. Bir kaza haberi. Burada gerçekleşmiş bir olay. Bir araba kazası. Haberde bir karı-kocanın kaza yaptığı yazıyordu. Arabadaki kadın ölmüştü. Demek ki sakladığı geçmişi buydu. Hatta o fotoğraftaki kadın da karısıydı. Ve bu bir kazaydı. Adam öyle bir konuştu ki o akşam sanki bu olay cinayet gibiydi adama göre. Vicdanı sızlıyordu demek adamın. Annesinin fotoğrafının olmaması da kadının dikkatini çekti. Adamdan dinlemesi lazımdı her şeyi. İçine bir sıkıntı düşüverdi. Göründüğünden çok şey yaşamıştı bu adam. Kadından daha fazla yaralıydı. Kadından daha fazla yalnızdı. Bilmiyordu tam olarak. O kazayı. O kazanın nedenini, önemini.
     Ama adam yapabileceğinin en iyisini yaptı. Dürüst oldu. Öyle her adam dürüst başlamazdı yeni bir ilişkiye. Her adam kaybetmekten korkarak sevemezdi. Bırakıp giderdi çoğu kadının kalbini. Yanından gitmezdi. Kalbini çekerdi kendine. Sonra kadın giderdi. Ama bu adam. Farklıydı. Belki yanılıyordu kadın. Ama sevmek böyle bir şeydi. İnanmak istediğini görecekti kadın. Sevmek mi demişti? Aşıktı kadın. Böylesine kısa zamanda. Böylesine habersiz. Böylesine kör kütük. Merak ediyordu. Öğrenecekti. Ama korkuyordu da. Daha fazlasını duymaktan korkuyordu. Zalimce gelmişti ona kıskançlığı. Karısı ölmüştü onun. Ve öyle konuştu ki adam o gece. Sanki karısını hiç sevmemiş gibi. Sanki  asıl vicdan azabı bu yüzdenmiş gibi. Kahvesi içmeden soğumuştu kadının. Kanı ise donmuştu.....DEVAMI ELBET GELECEK.