Blogger Tips and TricksLatest Tips For BloggersBlogger Tricks

18 Şubat 2015 Çarşamba

Kırk Yılda Bir Gibisin.


Koskoca bir şehrin içinde değiliz.
Sokaklarımız kesişebiliyor ansızın
Sarılmak bile olanaklı geçmişin hatrına
Bir rastlaşma işte alabildiğine umut dolu
Belki bir küçük grup konseri
Belki öylesine bir öğle yemeği
Belki de durakta bi akşam üzeri
Ve sen böylesine yakınken ellerime
Kırk yılda bir gibisin.

Bir gün diyorum
Bir gün çakışacak her şey birdenbire.
Güneş hep gülümseyecek
Ne o güzel bulutlar kapatacak güneşi
Ne biz gözlerimizi açabileceğiz güneşe karşı
O gün yakın, biliyorum.
İşte o gün birbirimize bakamayacağız adam
Bir utanç sonucu olmayacak
Bir mazi yarası olmayacak bu bakamayışlarımız.
Sadece gururdan da değil üstelik
Bir gölge derman olacak
Bir devrim değil, görüyorum.
Bir dizesinde yine Atılgan'ın
''Ne büyük masa bu, 
Dizlerini bulamıyorum.''
Belki bir masanın üstünde ellerimiz
Öylece güzel bütün masumluğuyla
Bakkal osman abinin hesap defteri gibi dolaşır birbirine 
Sokaktan geçen kadınların paltoları gibi özenli güzel görünümlü
Ya da işte böyle bizden ve bize benzeyen
Belki diyorum adam
Ele güne karşı yan yana yürürken bu küçük kentin sokaklarında
Ellerimiz çarpışacak yüreklerimizle beraber
Ve içimizde kalmış ne varsa
Öylece söyleyeceğiz bütün iyi anlarımızda
Lakin öyle karışmış ki mecmualar
Öyle geç rastlaşıyor ki vazgeçmelerimiz
Bunca belki'ye rağmen
Kırk yılda bir gibisin.

Oysa senin ve benim dışımda
Bir kentin eski hali ahvalimizde
Bir deprem sonrası yeniden kurulan bir kent gibiyiz
Bir deprem işte sadece bizi etkilemeyen
Lakin bizden başka her şey yerli yerinde
Yine bizden başka her şey ayrı birbirinden
Ve bir tek biz yan yana yürüyoruz.
Bir kafenin ardından bir terzinin önünden geçerken
Unutamadığımız bütün rastlaşmalarımızı yad ediyoruz.
Konuşabilmek bu kadar mümkünken bile 
Yüreğime sorarsan 
Aylak Adam,
Kırk yılda bir gibisin.



25 Ocak 2015 Pazar

Keşke.

Keşkelerimi alıp bir ağıt yakacağım sessizce 
Keşke kötü olmasaydı için diyeceğim
Ellerinle ellerime resimler çizecektim diyeceğim
Keşke bir şiirde yine bir olsaydık 
Sokaklarında İstanbul'un 
Bitmeye yakın kalemle yazılmış bir dize olsaydık diyeceğim
Ama 
keşke kötü olmasaydı için

Suçunu gizleyemeyen bir yelkovan gibiyim çoğu zaman
Geçen ya da kaybolan zaman gibiyim
Bir yerlerde güneş doğuyor
Bir yerde bir kadın öldürülüyor
Ve susuluyor.
İşte bu geçen ya da kaybolan zamanda
Acımı bir nebze hafifletmek uğruna 
Koşuyorum durmaksızın
Lakin hep bir yolum vardı ilerlemek için
Şimdilerde rotasızım.
Hangi yöne dönsem bir yerlerde hep tıkanıyor damarım
Hangi yönden geri dönsem
O yönden vazgeçtiğimde gelişiyor.
Şimdi ben senden dönmüşüm 
bu biliniyor
Son defa desen, gelsen 
Sana yine kayıtsızım
Günler geçip gidiyor
Sokaklarımız kesişecek bir yol arıyor
Bir zaman geliyor 
Kesişince gözlerimiz
Yüzündeki pişmanlığın alınyazın.

Ben seni biliyorum adam
Damarlarından akan kandan yeni aldığın siyah kol saatine kadar
Cepli gömlekleri sevmemenden kahve içmeyişlerine kadar
Kalbinin en ücra köşesindeki korkularına kadar
Rakına su katsan da cumartesi geceleri
O cuma günlerinde acıyı hep sek almalarına kadar.

Şimdi beni senden alsalar 
Seni benden bin fersah uzağa götürseler
Ben ne senin haberlerini merak etmeyeceğim artık
Ne de sen havadislerini eksik edeceksin
Lakin eskidik bunca geçmişin bunca sıkıntının içinde
Bunca hatıra 
Bunca şiir 
Bunca bitmeyen gece
Bunca doğmayan güneşin içinde
Öylece boydan boya eskidik adam.
Kıymetini bilemedik ulaşamamanın
Ulaşsaydık belki sevemezdik böylesine
Ulaşsaydık vazgeçerdik her yeni gün yeniden.
Lakin hiç kavuşamayacaklardanız şimdi adam.
Ne sen benim yolumun müdavimisin
Ne de ben senin için artık eskisi gibiyim.
Bir umut kovaladığımız sevdaların eşiğinden döndüğümüzden
Yarım kalmalara doyamadık senelerce
Lakin bir tek söz kaldı söyleyebileceğim
Keşke adam
Keşke kötü olmasaydı için.





1 Ocak 2015 Perşembe

Yarım.



Bir dizi yaşanmışlık var ahvalimde
Ne denli sarhoşluklar tattım oysa ki meyhsiz
Keyifsiz bir sigara yakımı gibi bir adamın
Sol yanımı kaplamış bir özlem kime neye belirsiz
Ki yarım kalmışlığın çaresizliği vardı bakışlarında o akşamüzeri
Bir de ölümün masumluğu vardı sanki
Ölümün masumluğu evet
Yani biraz yaşamaktan kurtulmak isteği
Ve kim bilir kaç gece saati beş geçiyordu sende kalmışken aklım
Şehrin meczupluğu üzerine sinmişken
Güneşin doğmasına ramak kala unutuyordum senli bütün maziyi
Bitmeyen bütün cümleleri sana katıp sonsuzum yapmaya meyil etmişken işte
Sustukların büyüyor içimde ve sustukça atlatamıyordum geceleri
Ve en güzeli de
Zamana merhem olurmuşçasına affediyordum bütün mutlak mağlubiyetleri
Bazen de sustuklarım bir yer buluyordu en sapa
Öylece huzursuz bir neşe yeşeriyor içimde yarım kalmalara dair
Ve bilemiyordum doğacağını güneşin
Ölmek kadar sonsuz güzellikte buluyordum kendimi
Elbet aynadaki yüzüm kadar soğuktu içim
Ve safi karanlık vardı senden emanet
Ki öylesini yarımdım ki senle dolarken bile
Ne olur uzaklaş ruhumdan
Varlığına muhtaç et

Sevmek
Ne güzel şeydi
Bütün kötülükleri körü körüne unutmak da dahil
Bütün maziyi atmak da dahil dipsiz bir denize
Yalansız sevmek hele hele
Sanki Üsküdar'da bir sahil
Ve küçük bir çay bahçesi
Yanı başında akan kalabalıktan ırak
Karşıma oturmuşsun öylece
Ve ağlayan bir kadının mahzunluğu var ellerimizde
Çevirdiğimiz o taksinin yaşlı şöförüyle
Bitmesini istemediğimiz bir muhabbet kadar güzeldi sevmek
Bilmeyi reddetmek bütün kirleri
Ve eskitmek kalpleri bile bile
En büyük boşluğun ortasındayken sevmek işte
Bütün korktuğum duygular başkalaşıyor beynimde
Ne aklım sağsalim kurtuldu geçtiğimiz  seneden
Ne de kalbimin dipleri salt hüzünsüz huzur taşıyor şimdilerde



22 Aralık 2014 Pazartesi

Hep.



Turuncu gökyüzümün aydınlığa özlemi var.
Biraz kırgın biraz ümitsiz.
Geri dönüşü olmayan hatalar gizli o gökyüzünde
Ve ışıkların sönüşü gibi belirsiz
Sevgisizlik var biraz da yarasında
Korkusu var geleceğe dair fazlasıyla
Mavinin lafını bile edemez artık
Anason kokulu insanlar gibi işte 
Atlattığı günler ve unuttukları hatta
Bir ağaç gibi köklü duyguları
Ve saatine kadar biriktirdiği anıları
Gündüzüne
Gecesine 
Çayının şekerine 
Ve bir akşamüstü rastladığı mazisine
Ve hatta mazide kalanlar gibi
Eskimiş bütün romanlar gibi
Ya adı bile kalmayacak akan seyirde
Ya da her gün yeniden doğacak
Kanatacak seni de

Şimdi bir sessizliğin en gürültülü anındayım
Kimsesizliğin verdiği güvenin hüznü de diyebiliriz buna
İşte bu bütün karşıt duyguların tam da ortasındayım
Ve İstanbulun kokusu geliyor burnuma
Nereden estiyse şimdi
Bir yağmurlu inceden kızkulesi
Kızkulesini en yakından görebildiğim üsküdardayım


Turuncu gökyüzümle sakin bir balıkçıdayım 
Bir yağmur ki işte şimdi kızıl cümbüş ortalık
İşte şimdi eksildi ortalık
İşte şimdi anladın vaktin çok geç olduğunu
Ve öyle bir yağdın ki üzerime sağnak halinde
İşte şimdi anladım bir iki seyirlik sinemalar gibi olduğumuzu
Oynandık
Sonlandık
Lakin zaman aktıysa bile üzerimizde
Kemal Sunal fimleri gibi,
Hep hatırlandık.

6 Aralık 2014 Cumartesi

-dum.

Vazgeçtiğin gün doğacak güneşin.
Ve çok geç kalınacak her şey için.
Bir sürü film kaçıracaksınız sonra
Kaçırmış olduklarınızla beraber.
Ve en güzel gününde bile buruktur gülmelerin
Yüreğinle beraber.

Bu veda kime bilemiyorum.
Şimdi bu neyin sonudur söyleyin
Benim sonum çoktan gelmişken,
Öyle ulu orta bir hüzün salmak niyetim
Lakin vedalar diyorum açalım şu konuyu
Vedaların günahı yoktur.
Bir tek kiri kalır üzerinde
Bir de yorgunluğu.

Bu hangi vedanın yorgunluğu bilemiyorum
Safi hüzün yok sokaklarımda
Öfke var olamadıklarıma dair
Kötü biri olamadıklarım da var
Mutlu biri de
Sahi,
Mutluluk kadar ulaşılmaz mısın şimdilerde?
Mutluluk diyebilir misin acılarına ve zerzenişlerine
Bir küçük hayatın içinde kaç defa bölünecek rüyalarım söyle
Müslüm babadan bir nakarat ya da Süreya'dan bir dize
Hangisinden koymalıyım teşhisi kendime
Nefes alamıyorken geceleri
Ölemiyordum bir gün ertesinde
Lakin gülebiliyordum ertesinde
Gülebiliyordum ve yazabiliyordum
Güzel günler geçiriyordum güneş tepedeyken
Özlemiyordum kimseyi
Özlemiyordum mavi gökyüzünü sonra
Göklere bakamadığımdan belki
Unutuyordum bütün şehri
Şehrin hatırlattığı bütün mavilikleri unutuyordum
Lakin unutamıyordum işte.
Acıları her geçen gün katlıyordum ikiye.
Acıyı sevmek olur mu dersen
Seviyordum işte.

22 Kasım 2014 Cumartesi

Aynalar.




    Günlerdir bakmadığım aynalarım var yüreğimde. Öyle geçip giden günlerim var.Durgun, yorgun ve beklemeye değer yalnızlığım. Ne oluyor da böylesini buluyor yüreğim. Acı çekmeye meyilli yüreğim doğrudur lakin meziyetlerimden biridir yine de acı sonlar.
Akıp giden zamandır zaman. Mesafeler değildir. Yanılıyor Süreya. Ölmeden yaşayacaklarımı bilemem elbet. Lakin tarihler bugünü gösterinceye dek ne yaşanacaksa yaşandı ölüsüyle dirisiyle. Ve biliyorum ki kaybedilmenin korkusunu veremediğimden bu acılar. Kim gelmiş kim geçmiş ne önemi var. Ölünün üstüne basmaktı sonuncusu mesela. Öyle çok da acımadı. Alıştığımdan.
Yeryüzü ile gökyüzü arası bir dünya var bize verilen. Ne göklere çıkabiliyoruz yıldızlara dokunmak için ne de ölülerin istiflendiği karanlığa bakabiliyoruz iyi yaşamak adına. Şu iki alem arasında, böylesine mavinin içinde bulutların altında mesela, ya da nasıl anlatayım örneğin kasımdayız aylardan , bu en güzel sonbahar akşamlarında neden bu kadar kötüsünüz siz? Neden sadece yaşamıyorsunuz? Neden sadece savaşmıyorsunuz sevdikleriniz için? Neden bu vazgeçişler? Her bir günümü zehir eden düşünceler var bir bir eskiten gülümsemelerimi. Sadece biriniz değil hepiniz mi kötü olursunuz böylesine? Sadece sevin ve sevilin. Sadece güven verin ve güvenin. Ne diye öldürüyorsunuz sevdiğinizi. Ölmek nasıl bir his bilmiyorum lakin yaşamadığım günler oldu. Bir sigara dumanında kaybolan dertlerin verdiği uyuşukluğun arasındaki gözyaşlarım içinde kaybolduğum günler. Sadece sevmeyi beceremediğiniz için. Öyle ki gönlümün divaneliğinden hiç utanmam. Bu yazı böyle uymuyor mizacıma ama benim kadar savaşanı çıktı da mı biz sadık kalabildik. Unutmak zorunda kaldığım günlerin ardı arkası kesilmez sıkıntısı öyle işlemiş ki içime içime. Öyle zor da değil unutmak. Kim bilir bunun üstüne daha kaç kere yanılacağım körü körüne. Yakılacağım bir cennetin ortasında. Ki yalnızlığımı özlediğimi farkettiğimde hayatımın içinde birinin gölgesi bile yoktu. Sizler gölgeler içinde sadece kötüsünüz. Kaybetmekten bıktıysam sizin kötülüğünüzden. Sevmekten yorulduysam sizin kötülüğünüzden. Ve sen adam. Eğer unuttuysam seni şu akşam saatleri bu senin kötülüğünden. Ne ilaç derde derman ne derdin düzelmeye hevesi var. Varsın çürüyelim yalnızlıktan. Şimdi aynalarla barışma vakti.
Esen Kalın. Üşütmeyin.

30 Ekim 2014 Perşembe

Hala

Komidinin üstündeki başucu kitabım
Ve millerce uzaktaki sevdiğim adam
Oysa biri varlık
Biri koskoca bir varlık benim için
Nasıl böylesine benzeyebilir bu ikisi?
Nasıl da başımın ucundalar
Taa en ucunda.
Biri başımın tacı
Diğeri derdi tasası
Birinin içine kelimeler saklamış bir kalem özene bezene
Birini bir anne büyütmüş ilk göz ağrısı
Biri emeklerle paylaşılmış insanlara 
Diğeri bir tutam dokunuş için aşmış kilometreleri
Bir tek paylaşılmamak için
Ki paylaşmaya razı gelirse bu gönül
Yaşamışım yaşamamışım senin uğruna
Farkeder mi umudunu yitirmiş bir kalp için?



Birinin önsözünü defalarca okudum uyku uyanıklık arası
Ve bir adamı bir bayram günü öptüm
Şimdi ne o kitap eksik olur o komidinin üstünden
Ne de sen gitmeyi becerebilirsin
Şimdi o kitap benzedi ya sana
Önsözü gibi biliyorum ya söylediğin her cümleyi
Ne unutmak maziyi tekrar tekrar 
Ne de hatırlatmak kendine vazgeçildiğini
Ne senden vazgeçmektir isteğim 
Ne de yeni bir kitap almak başucuma
Alabildiğine mutsuzluk da sana dair
Alabildiğine umut da
Seni kalbime gömdüm, doğrudur 
Ama kalbimi gömmedim hala.