Blogger Tips and TricksLatest Tips For BloggersBlogger Tricks

24 Temmuz 2014 Perşembe

Sonun Ardı.



Yeni bir yaş lazım bana.
Yeni bir doğuş,
Yeni bir gökyüzü.
Yeni bir mavi.
Bana senin olmadığın her şeyden lazım.
Seni görmeyeceğim bir şehir mesela
Senin yürümeyeceğin sokaklar,
Senin kokunu duymayacağım bir gökyüzü.
Ya da yeni bir devrim.
Derler ya terk etmek bir eylem,
Unutmak ise koca bir devrim
Uzaklaş benden.
Uzaklaş ki daha fazla uzamasın cümlelerim.



Sarhoş olmak kolay acının en nedenli zerzenişleriyle
Ki ben kurduğum hayalleri yıkabilirim ellerimle
Sen değil adam.
Ben yıktım onları, yıkmaktayım.
Bileklerini serbest bıraktım, kaçmaktayım.
Sakin kalmaktayım adam.
Acıyı iliklerime kadar hissetmekteyim
Bir damla bile gözyaşım akmadı.
Seni unutmaktayım adam.
Öyle çok sevmişim ki, kimse inanmadı.
Görmediğin bir gökyüzüne gözlerini kapamak gibi
Gelmeyecek bahara açan çiçekleri koparmak gibi
Bilmediğin bir yalana inanmak gibiydi benimkisi
Senden öncesi, senden gayrısı
Senden alası, senden belası
Fark etmiyor adam.
İsmin artık en tanıdık yabancı
Yerin, geçmiş.
Unutulmak için atılan bütün adımlar gibi
Devrin, bitmiş.


Sen adam.
Cümlelere sığdıramadığım hoşçakallarımı,
Küçücük bir umut bile bırakmadığım dualarımı
Sımsıkı tuttuğum bileklerini kavradığım sabahlarımı
Hiç uyanamayacağın sabahlara karıştır.
Hiç duyamayacağın sesime iliştir.
Hiç okuyamadığın mutluluğuma sor soruştur.
Sen adam.
Bit artık.



20 Temmuz 2014 Pazar

Külleriyle.

Denilecek tek bir hoşçakal kalmıştı,
Edilecek son bir veda.
Biz seninle olmayacak bir duaydık.
Biz seninle apayrı iki ‘Aylak’tık.
Yırttığım bütün sayfalar,
Bütün cümlelerim,
Tek başına doyurduğum sevgim.
Külleriyle birlikte toprağıma çekildi.
Sevgine açtım.
Tek bir cümlene muhtaçtım.
”Geldim.”
Gelmedin, Aylak.
Görmedin,
Öldüm ben.
Bilmedin.
Bittin sen bende.
Öfke ise aldı başını gidiyor.
Nefretim büyüyor.
Sana değil,
Kendime.
Sana olan inancımdan dolayı,
Senin gelişini bekleyecek kadar kör olmamdan dolayı,
Bir gün bile hayal kurmaktan kendimi alamamamdan dolayı,
Kendime nefretim büyüyor, Aylak.
Şimdi;
Son kez ” Hoşçakal ” 
Bu son veda.
Bu son silişim seni,
Yeniden gelirsen eğer
Kapım sonsuza dek kapalı.
Bu son affedişim seni
Sonsuza dek.
Adam değilmiş sıfatın.
Kurtuldum izlerinden
Defterimi, cümlelerimi yırttım.
Şimdi hoşçakal
Aylak.

3 Temmuz 2014 Perşembe

Mavi Çiçek.

Koyu bir acı içimizdeki
Sizlerin büyük hataları var.
Kötülükleriniz var süregelen
Düşünemedikleriniz var içimizde
Hiç mi hiç bilmedikleriniz var
Karşı karşıya gelemediğiniz gerçekler
Sizin korktuğunuz bütün gerekçeler,
İçimizde sizin gitmek bilmeyen kiriniz var.

Kirli bir yürek istemez hiç bir katil
Sevmeye gelince herkes bembeyaz bir çarşaf
Sil baştan başlayıp kirlettiğin o mendil
Gözyaşlarını silerken maktülün
Sen ise hatalarının terlettiği kırıştırdığı alnını sil.
Zor olan bütün doğrulardan kaçarken
Günlük güneşlik havalara acının sisi çöküverir
Bilmekten aciz olduğun bütün eskimişliğim
Benimle birlikte odamda yanı başımda ölüverir
Sorgusuz sualsiz sevdiğim bu adam
Belki de geleceğimin içinde küçük bir geçmiştir.
Kimseye anlatmadığım şimdilerde
Bir özlemin var geceme gündüzüme iliştirdiğim
Ve saklarım o hiç duyamadığım kokunu sinemde
Bir mavi çiçek buldum köşesinde evimin
Sakladım kokun gibi taktım yakama
Ne derman ararım artık ne de bir derdim eksiktir
Şimdilerde fazlasında yok gözüm,
Yok yere hep yanlışı savunduğum oldu.
Sen şimdilerde benim bilmediğimsin.
Sen şimdilerde benim dokunmaya yasaklımsın.
Sen şimdilerde benim,
Beklemediğimsin.



27 Haziran 2014 Cuma

Öyle.

İntihara meyilli olan ruh halimden hepinizden çok nefret ediyorum.

Bir şekilde hayatımın içine etmelerine göz yuman anlayışımdan,

Ellerimi üşüten yalnızlığımdan hayalinle kurtulmaya çalışan bileklerimden,

Bir şekilde o kapıya gelmenin umuduyla bakan gözlerimden,

Evet. Senin gözlerine hala aynı avarelikle bakan gözlerimden.

Her seferinde yıkılan ve acıta acıta yeniden kurduğum hayallerimden,

Ölecek kadar büyük acıları kendime pay biçmekten,

Hani olur da gelirsin diye her gece sana bize dua etmekten,


Kurtulduğum bütün pişmanlıklarımı yeniden yaşamaktan,

Bir zamanlar çok çok övündüğüm kişiliğimi seninle olmak pahasına harcamaktan,

Senin hatalarını bir şekilde hor görüp kendi yanlışlarımı büyütmekten,

Ben hayatımda olan biteni sana yormaktan nefret ediyorum.

Bittim ben.

Uzatmaları oynuyorum.

Yaşım genç, ruhum ölü benim.

Sen benimdin,

Şimdi ise kimseninsin.

Sen, kimsesizsin.

Korkuyorsun bundan, ölümden daha çok korkuyorsun.

Benimle olmaktan korktuğun gibi.

Ve ölüm gibi gelen yokluğunu hafifletecek şeylere başlarım 
belki.

Ben kötüleşirim.

Ben de korkuyorum yalan değil.

Ama sadece kendimden.

İster affet, ister inkar.

Ben büyük kaybedenim.

Sense burada bir piyon,

En büyük aptallığımsın.

Sen

Bundan böyle

Susacaklarımsın.

24 Haziran 2014 Salı

Joseph.


Bulamıyorum Joseph.
Bulamıyorum ölümü günahsız.
Joseph çare yok.
Çaremin bedeli çaremden vefasız.
Gelsen görsen halimi
Süzsen acılarımı boynumdan aşağı
Nefes olup gelirdin.
Nefesim olurdun apansız.

Joseph öldür beni.
Joseph çaresizim.
Görmüyor musun?
Ölüyorum her güldüğünde
Yoksa sen de mi razısın böylesine
Böyle ulu orta bir ölüm mü yakışır şu aynadaki sıfatıma
Joseph yalan söyleme
Ölümü en çok ben hakettim
Gitmek yakışmadı Joseph tenine
Bitmek yakışmadı bize, bitmesin.
İnancımız ateşlenmedi sönmek uğruna
Joseph kaybettik
Aç gözlerini.
Biçare halimin tamamını yansıtamam sözlerime
Korkağın tekiyim ben.
Olur da kaldıramazsan bana olanı biteni
Bittiğimizle kalırız, dayanamam böylesine.


Joseph, korkuyorum.
Bana beklemenin güzel bir yanını söyle
Söyle ki bir iki vakti daha atlatayım
Josep karanlığımsın benim
Siyahım hayrandır sana.
Siyahına hayranlığım gibi bir nebze.
Konuş Joseph
Çekinme.
Tanırım seni.
Ölsen de sen bir ucundan yaşatırsın benliğini
Gitsem de tutarsın kolumdan.
Joseph muhtacım.
Joseph bu insanlar gülüyorlar
Bu insanlar sarhoşlar, aylaklar.
Aylaklıkları bırak artık.
Joseph ben senin özüne muhtacım.
Sabahın bir vaktinde bulutlarda gördüm gecenin seyrini
Joseph bak, gene biraz sen kalmışsın gecede
Kokun bana millerce uzak.
Joseph gül diyorsun bana.
Joseph gülemiyorum.
Joseph tutamıyorum sözümü.
Acılarım neşelerimi alıp götürmüş
İsyan dolu bir iki satır daha okudun üzgünüm.
Bu satırlar Joseph.
Bu satırlara iyi bak.
Beni anlaman en büyük neşem benim.
Joseph bekleme artık.
Bekleme, gülmeyeceğim.

21 Haziran 2014 Cumartesi

Meziyet.

Mutlulukla ilgisi olmayan bir huzur yaşıyorum. Ümitsizlik değil sadece inanç kaybı, bir kısmı olan bitenden. Sonra bu huzuru kaçıran şeyleri kovuyorum. Bir nevi sigorta gibi işte bilirsiniz. Yardımı oluyor tabi ki uzaklaşmak gecelerden. Gecelerin ünü şairlerin yurdudur. Kimileri hüznünü sever gecelerin kimileri aynı tende oluşunu insanlarının. Kimileri sokaklarını sever tanımadığı seslerin arasında kaybolurlar. Kendini kaybetme hissine de ulaşmalı insan. Tanımadığı kimliklere bürünmeli. Dışarıdan izlemek için kendini. Nasıl göründüğünü görmeli. Neler yaptığına bakmalı her adımında. Aslında kendine gelmek için kendini kaybetmeli. Mastar eklerini kaldırıp gereklilik ekleri koymak kolay geliyor cümlelere farkındayım. Olmaz da olursa bi iki cümle kazınsın aklına, bir yerlere. Ne yaşadıysam görüyorum anımsıyorum bu sayfalarda bu dizelerde, ne hissettiysem. Sonra oradaki gerekliliklere bakıyorum ve şu sonucu çıkarıyorum. İnsanlara her zaman bir takım seçenekler sunulur ve onlar her zaman yanlış olanı seçerler.
  Daha önce hiç olmadığımız kadar yaşlıysak bir önceki andan, beklemenin kıymeti kaç misli çarpılmalı hayatımıza kıyasla?
Beklemek azizim.
Büyük meziyet.
Kimi zaman,
Büyük eziyet.
Kimse için değişmemeliysek ortalama şu 70-80 yıl içerisinde, bu sadık kalmak demek kendine. Ki hayatımızda neyden pişman olduysak değiştiğimiz içi oldu, biliyoruz. Birileri giriyor hayatımıza ve sevmek mecburiyetinde kalıyoruz yalnızlığın yaradana mahsus olduğuna inanaraktan ve sadık kaldıkça kaybediyoruz her seferinde. Zırvalıktan başka bir şey değildir insanların ağzındakiler. Bir mavimiz vardı, laçkalaştı ağızlarında. Bir içtiğimiz çayımız vardı, onun bile tadı değişti hayli sıradanlıktan. Böyleyizdir. Siz, böylesiniz. Yapınız bu. Yapılacak en iyi şey kabul etmektir bunu. Ve tükenene kadar tüketmektir sabrı, takati.
Esen kalın, üşütmeyin. 

19 Haziran 2014 Perşembe

KADIN....(devamı)

Biraz dinlenmek için yattı kadın. Düşünmekten uyuyamadı.Döndü durdu. Nasıl olurdu? Kafasında düşündüğünden başlı başına farklı bir adamdı bu. Kendi halinde, hiç evlenmemiş, geçmişi pak biri olarak düşündü bu adamı hep. Gerçi hepimiz bu kadın gibi değil miyiz? Neyin ne olduğunu irdelemeyiz, körü körü masum biliriz, sonra halının altındaki bütün tozlar ortaya dökülür. Esasında saflık karşıda olmaz suç yapanın değil bizlerin, suç uyuyanındır.

Bilmesi gerekiyordu bu kadının en başında her şeyi. Belki de böyle olursa gerçekten ikisi de birbirlerinin gözlerinde geleceği görürken aynı zamanda gülen yüzlerinin altındaki hüznü de hissediyor olacaklardı. Her şeyin farkında olduğuna emin de değildi üstelik. Bunu ondan öğrenmeyi istemeyecekti. O gelip anlatacaktı. Öyle planlıyordu.

Kitaplıktan o sıralar okuduğu kitabı aldı. Kitap her gün orada bulunmasına rağmen hayli özlediği İstanbul'da geçiyordu. Her zaman okuduğu kitaplara göre şekillendirirdi hayatını. O sıralar ne okuyorsa kendi hayatına bağlardı. Düğümlerdi. Ve bir adamı anlatan bir kitaptı bu. Tuhaf bir adamı. Çözülmesi zor adamı. Ve bu sıralar kadın için hayli mühim oluverdi bu kitap. Birden Poyraz bu kitabın baş karakteri oluverdi. Henüz bir kaç sayfa okumasına rağmen sanki onu anlatıyordu kitap. Şaşkınlığına engel olamadı. Ve hayal etti kadın kitabı yarıda kesip. Durduramıyordu kadın, düşünmeden edemiyordu. Aynı evde yaşadıkları düşüncesi sardı kadını. Benzer yaşantılara beraber uyandıklarını düşündü. Kitapta okuduğu 9. ve 10. satırdan olsa gerek. Nefesi kesilir gibi oldu. Aynı kahvaltıyı yapıyorlardı. Güzeldi. Sanki ruhu yeniden çiçekleniyordu. Hayatı güzelleşti kadının birden. Kazaydı, geçmişti unutuverdi. Hayalleri yaşatacaktı onu. Her kötü şeye rağmen. Hayatında ilk defa yaşıyordu bu hissi. İlk defa aşıktı. Karamsar olamazdı. Her çıkmazda geri dönüyordu. Aşmazsa yerinde sayacaktı.

Bunları kurarken kafasında dalgınlığını çalan zil bozdu. Asla zamanı değildi. Giyindiklerinden utandı kadın. O her haliyle dikkat çeken kadın özgüvensizdi. Ama bu sefer açacaktı kapıyı. Bu ikinci gelişiydi. Dinlemek istiyordu. Kapıya gitti. Delikten baktı. Eşofmanları çoktan çıkarmıştı. Günlük giydiği açık renk pantolon ve kot gömleği vardı üstünde. Ne giyse yakıştırıyordu, etkileniyordu.

Aşık olmak kör olmaktı. Bütün olumsuzluklara gözlerini kapamaktı. Bakakalmaktı aşk. Hayran kalmaktı. Birbiri için yaratılmaktı aşk. Bir şekilde dizilmekti kapıların arkasına ama yan yana. Bekletmedi kadın açtı kapıyı. Adamın suratında bir gülümseme belirdi kadının o hali karşısında ve tekrar telaşla doldu yüzü, bir şey söyleyecekti. Ama hazır değil gibiydi. Kadın ne diyeceğini şaşırdı ve;
''Üzgünüm, kafeye gelmek için tereddüt ettim bu sabah, gerçi dışarı da çıkmadım hiç.''
''Biliyorum, Mila. Ben sana anlatacaklarım için tereddüt ettim asıl. Bu yanlış, olmamalı. Bilmelisin en başından en ince ayrıntısına kadar, tozpembe değil her şey emin ol. Karşındaki insan bu kadar masum değil. Üstünü değiştir hadi, bekliyorum.''
''Ne için değiştireyim, kafeye gelmek istemedim bugün ve gelmeyi de düşünmüyorum.''
''Kafeye değil, görmen gerekenler var.''.....devamı gelecek......